Kitap, baş karakterimiz Don Birnam'ın kardeşi Wick'in, hafta sonunu da içine alan 5 günlük bir çiftlik tatiline gidip Don'ı bu 5 gün boyunca evde yalnız bırakmasını konu alıyor.
Bizler kitap boyunca Don'ın yalnız başına alkol bataklığında nasıl debelenip durduğuna şahit oluyoruz. Bataklık demek yanlış olmaz çünkü adamımız bataklığa saplanıp kurtulmak için debelenen, debelendikçe daha çok batan insanların duygusunu hissettiriyor bize. İçki içerken aslında içtiği şey deniz suyuymuş gibi içtikçe hep daha çok içmek istiyor ve her içişinde bunun onu huzura kavuşturacak "son" içkisi olduğu yanılsamasına kapılıyor. Oysaki dağdan aşağı yuvarlanırken giderek büyüyen çığ misali adamımız alkole her ulaştığında kendisi de önlenemez bir şekilde giderek dibe doğru çakılıyor.
Bu romanı sadece bir ayyaşın hafta sonu olarak değerlendirmek insanın özüne haksızlık olur, zira aynı zamanda alışkanlıklarına, bağımlılıklarına karşı koyamayıp onları farkında olmadan körükleyen insanoğlunun özeti niteliğinde bir roman bu kitap benim gözümde. Don Birnam'la farklı düştüğüm birçok kısım olduğu gibi kendimi onunla aynîleştirdiğim bir hayli durum da oldu elimde olmadan. Ne diyelim, insan insana benzermiş. :)
Dili genel olarak akıcıydı ancak sonlara doğru biraz sıkmaya başladığını da söylemeden edemeyeceğim.
Alkole ve cinsel hayata düşkünlüğüyle bilinen ve yüksek dozdan ölen yazar Charles Jackson, sanırım kendi hayatıyla ilgili birçok ipucunu da barındırmış Don Birnam karakterinde.