Chris Harman

Chris HarmanHalkların Dünya Tarihi yazarı
Yazar
8.5/10
54 Kişi
209
Okunma
19
Beğeni
2.161
Görüntülenme

Chris Harman Sözleri ve Alıntıları

Chris Harman sözleri ve alıntılarını, Chris Harman kitap alıntılarını, Chris Harman en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Geçmişini kontrol eden,geleceğini de kontrol eder.
Sayfa 10
Muhammed
Çevresindeki dünyanın kaosunu, birbiriyle çatışan dünya görüşlerinin ve değerlerin bir anlam ifade etmediği zihinsel bir karmaşa olarak yaşıyordu. Kendi hayatına ve içinde yaşadığı topluma tutarlı bir açıklama getirme ihtiyacını hissetti. Tanrı'nın (Arapça Allah) kendisiyle konuştuğuna inandığı bir dizi dinsel imgeler gördü. Bunlar, karşılaşmış olduğu çeşitli dinsel kavramları yeni bir kalıba dökmesini sağladı. Sözcükleri başkalarına aktardı, onlar da bunları Kuran olarak kaydettiler ve yavaş yavaş esas itibariyle Mekkeli tüccar ailelerinin genç üyelerinden oluşan bir mürit (taraftar) grubu oluşturdu.
Sayfa 129 - İslami DevrimlerKitabı okuyor
Reklam
Rönesans, 13. yüzyılın entelektüel, kültürel ve bilimsel çabalarına ama çok daha ileri bir düzeyde ve çok daha geniş bir temel üzerinde bir geri dönüşü temsil ediyordu. Doğum yeri olan İtalyan şehir devletlerinde, geçmiş Ortaçağ dünya görüşünün kısırlığına doğrudan saldırmadı. (...) Yunanca ya da Latinceden, konuşulan dillere artan sayıda çeviriler yapıldı. Ve eskileri yalnızca okumak için değil, bunların bulgularına kafa tutmak için artan bir istek söz konusuydu ki bunun en iyi örnekleri Kopernik, Kepler ve Galileo'nun bilimsel atılımlarıdır. 16. yüzyıl, 2000 yıllık eski düşüncelerin fışkırmasıyla başladı ama bir yüzyıldan daha az bir süre içinde yeni yazıların kitlelerin dilinde -Rabelais Fransızca; Shakespeare, Marlowe ve Ben Jonson İngilizce; Cervantes İspanyolca- patlama yaptığı görüldü. Bu, sadece yeni hikâyelerin, oyunların ya da yeni fikirlerin kâğıda dökülmesi meselesi değildi. Aynı zamanda milyonlarca insanın kullandığı gündelik konuşmaya biçim verme meselesiydi,
Sayfa 180Kitabı okudu
İnsanlık doğa üzerindeki kontrolünü artırdı; ama bunun bedeli de insanların çoğunun ayrıcalıklı azınlık gruplarının kontrolüne ve sömürüsüne tabi olmaları oldu.
Sayfa 38 - Sınıflı Toplumların DoğuşuKitabı okuyor
(...), Friedrich Engels ve Karl Marx çok yetenekli insanlardı. Ancak bu kadar muazzam bir etki yaratmış olmalarının nedeni, Platon ya da Aristotales'e, Konfüçyüs ya da Buda'ya, Tarsuslu Pavlus ya da Muhammed peygambere, Voltaire ya da Rousseau'ya tarihteki yerlerini garanti eden dehaları gibi yalnızca kişisel dehaları değildi. Onlar bir dönemin bütün çelişkilerinin bir araya geldiği bir zamanda ve yerde yaşadılar ve onların elinde başkalarının sahip olmadığı bir şey vardı: Bu çelişkileri yalnızca görmelerine değil, aynı zamanda açıklayabilmelerine olanak veren bir entelektüel gelenek ve bilimsel ilerleme yaklaşımına sahiptiler.
Sayfa 321Kitabı okudu
Kölelik karşıtı Wendell Phillips ünlü bir konuşmada Lincoln'ün politikasından yakınıyordu: McClellan'ın bir hain olduğunu söylemiyorum; ama eğer bir hain olsaydı aynen davranmış olduğu gibi davranması gerekirdi. Richmond için hiçbir korkunuz olmasın; McClellan onu alamayacak. Eğer savaş bu şekilde, rasyonel bir amaç olmadan sürdürülürse, o zaman kan ve altını israf etmenin bir yararı yoktur... Lincoln... birinci sınıf bir ikinci sınıf adamdır.
Sayfa 343Kitabı okudu
Reklam
Üçüncü büyük doğu imparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu'nda da benzer bir model vardı. Bu, 400 yıldır, Kuzey Afrika'nın tümü, Mısır ve şimdiki Sudan, Arap yarımadası, Filistin, Suriye, Irak, Küçük Asya ve Balkanlar da dahil ve kimi zaman Macaristan ve Slovakya'yı da içerecek şekilde Avrupa'nın geniş kesimlerine egemen olmuş çok uluslu büyük bir imparatorluktu. İstanbul'da oturan Türk imparatorlar tarafından yönetiliyordu ve Küçük Asya ve Balkanlar'ın bir kısmında Türk toprak sahipleri sınıfı vardı. Ancak imparatorluğun büyük kısmı, fethedilmiş topraklardaki Türk olmayan üst sınıflar -Balkanlar'ın büyük kısmında Yunanlar, Ortadoğu'da Araplar ve Mısır'da Osmanlı öncesi memlük hükümdarların ahvadı- tarafından yönetiliyordu. İstanbul'da çeşitli dinsel gruplar -Ortodoks Hıristiyanlar, Süryani Hıristiyanlar, Yahudiler vs.- sultanın genel yönetimine tabi kendi yönetim yapılarına sahipti. Ordu bile tümüyle Türk değildi. Ordunun çekirdeği yeniçerilerden genç yaşta Balkanlar'daki Hıristiyan ailelerden devşirilmiş, aslında köle ve çok sıkı savaşçı olarak yetiştirilmiş askerlerden oluşuyordu.
Sayfa 354Kitabı okudu
George Orwell, Kasım 1936'da Barselona hakkında şunları yazdı:
Hayatımda ilk kez işçi sınıfının iktidarda olduğu bir şehirde bulundum. Hemen hemen her büyüklükteki her bina işçilerce ele geçirilmişti. Her dükkân ve kafenin üzerinde kolektifleştirildiğini belirten bir ibare vardı; ayakkabı boyacıları bile kolektifleştirilmişti ve sandıkları kırmızı ve siyah boyuyordu. Garsonlar ve tezgâhtarlar yüzünüze bakıyor ve size eşitleri gibi davranıyorlardı. Yaltaklanan ve hatta törensel sayılabilecek konuşma biçimleri geçici olarak yok olmuştu. Özel araba yoktu; hepsi müsadere edilmişti. En tuhafı da kalabalıkların görünüşüydü. Dış görünüşüyle burası zengin sınıfların neredeyse var olmadıkları bir şehirdi.
Sayfa 479Kitabı okudu
Rusya'nın hamleleri, her ne kadar, Avusturya ve Prusya gibi, kendi ülkelerindeki devrimi ezmek için hâlâ Rusya'nın ordularına güveniyor olsalar da, Batı Avrupa egemenlerini korkutmaya başladı. Onların, Birinci Dünya Savaşı'nın 1914 yılında başlamasına kadar Rusya'nın yayılmasına engel olmak üzere, Osmanlı İmparatorluğu'nu ayakta tutmak istemeleri 'Doğu Sorunu' diye bilinir oldu. Bu çabaların en önünde Britanya hükümetleri yer alıyordu. Osmanlı egemenlerini desteklemeleri onlara yalnızca -kuzey Hindistan'da kendi yönetimlerine bir tehdit olarak gördükleri- Rusya'nın gücünü kontrol etmeyi değil, aynı zamanda Osmanlıların Britanya mallarının Ortadoğu ve Balkanlardaki pazarlara serbestçe girmesine izin vermesini sağlıyordu.
Sayfa 355Kitabı okudu
11. yüzyıl sonlarında bir dizi 'reformcu papa, Avrupa'nın bütününe neredeyse teokratik bir yapı kazandırmak için manastır ve piskoposluk ağını merkezileştirmeyi amaç edindi. Bunun bir ürünü, kilisenin rakip lordlar arasında barış sağlamaya girişmesi ve toplumda kendini sözü geçen egemen güç haline getirmesi oldu. Bir başka ürünü ise Haçlıların yol açtığı mutlak yıkım ve harabiyet oldu. Papalar, Kudüs'ü (Hıristiyan hacıları hiçbir zaman engellemeyen) 'kâfir' Müslümanlardan 'kurtarmak' için çağrıda bulundular ve kralları, lordları ve şövalyeleri, yağma umuduyla papalığın yetkisi altındaki büyük ordulara katılmaya davet ettiler. Bu orduların zaferlerinin, şehirlerin sebepsiz yağmalanması, kadın ve çocukların öldürülmesi, tecavüz, talan, Yahudiler, Müslümanlar ve Katolik olmayan Hıristiyanların kıyımlara uğratılması ve 1204 yılında Konstantinopolis'in zapt edilip yağmalanmasını içeriyor oluşu, onları endişelendirmiyordu. 13. yüzyılda İtalya'yı harap eden imparatorlarla (Fransa krallarıyla ittifak yapan) papalar arasındaki savaş da Papalık'ın hırsının bir başka sonucuydu.
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
1789
Goethe'nin yeni bir çağın başladığı inancına şaşmamak gerekir. Bununla birlikte devrim bitmiş olmaktan çok uzaktı. İzleyen iki yılda, hem yönetimde hem de toplumun temelinde daha ileri radikalleşmelere tanık olundu. Sonra, 1794 yazında, yeni eşitsizliklerin ve kimi eski ayrıcalıkların yeniden ortaya çıkmasına, nihayet yeni bir monarşinin oluşmasına izin veren devrimci dalganın ani bir gerilemesi söz konusu oldu. Bu süreç içinde, pek çok insanın zihnini ve devrime karşı olan sempatiyi çokça bulandıran ünlü 'terör' yer aldı. Konvansiyon'dan ucu ucuna bir çoğunlukla geçen kralın idam kararını, kraliçenin ve pek çok aristokratın idamı izledi. (...) Bu korkunç manzara, 'Her devrim, kendi evlatlarını yer' deyimini ve devrimlerin faydasız ve kanlı girişimler olduğu algısını yaygınlaştırdı. Bu yanlış bir genellemedir. Ne İngiliz Devrimi kendi liderlerini yedi -o görev Restorasyon'un cellatlarına bırakıldı ne de Amerikan Devrimi böyle bir şey yaptı. Bu ayrıca, Fransa'da etkili olan gerçek güçleri tümüyle kavramayı başaramayan bir gözlemdir.
Sayfa 281Kitabı okudu
Sömürgecilik...
Çocuk masallarında ve onların anne babaları için yazılan romanlarda aktarılan mitoloji, gözü pek beyaz kâşiflerin, cahil ama daha sonra minnettar 'yerliler'i, Kipling'in Amerikalılar'a Britanya sömürgeciliğini taklit etmeleri için bastırdığı bir şiirindeki 'yarı-şeytan yarı-çocuk' insanları, kontrol altına aldığı şeklindeydi. Bu mitoloji Afrika, Hint ve Pasifik okyanuslarının halklarını, yamyamlık ve büyücülük özellikleri olan, türdeş olarak 'ilkel' toplumlar olarak gösteriyorlardı.
Sayfa 383Kitabı okudu
Kaynakların yönetici sınıf tarafından giderek daha fazla yutulmasına, insanlığın doğal dünyayı anlama ve kontrol etme yeteneğinin büyük ölçüde yavaşlaması eşlik ediyordu.
Sayfa 45 - Sınıflı Toplumların DoğuşuKitabı okuyor
Paradoksal olarak, oy hakkının reddedilmesi bile insanları kapitalist demokrasi sistemine bağlamada etkili oldu. Ajitasyonun büyük çoğunluğu o sistemin bir parçası olmak için verilen mücadeleydi; onun ötesine geçmek için değil.
Sayfa 380Kitabı okudu
Hindistan'da
1850'ye gelindiğinde Britanya, kimi yöneticileri mağlup ederek kimilerini satın alarak alt-kıtanın tümüne egemenliğini yaydı. Marathas 1818'de, Sind 1843'te, Sihler 1849'da ve Oudh 1856'da fethedildi. Britanya bakanları, Şirket'in yaklaşımının Roma'nın divide et impera (böl ve yönet) ilkesine uygun olmasıyla övünüyorlardı. Kimi durumlarda rüşvet, kimi durumlarda şiddetten yararlanarak bir yöneticiyi diğerine, bir krallığı öteki krallığa, bir ayrıcalıklı sınıfı öteki ayrıcalıklı sınıfa, bir kastı bir başka kasta, bir dini diğer dinlere karşı oynayarak girdikleri her yerde müttefikler buluyorlardı. Bu, 200 milyon nüfuslu bir imparatorluğu, 'İngiliz subayların yönetimindeki 200.000 kişilik yerli bir ordu ve bunları kontrol eden yalnızca 40.000 kişilik bir İngiliz ordusuyla' fethetmeyi mümkün kıldı.
Sayfa 348Kitabı okudu
710 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.