Baudrillard'ın post modern hayat eleştirisini bir çok kuram, kavram ve olgu ile ele alındığı, simüle edilmiş bir yaşam içerisinde hem tek yönlü bilgi akışı evreni hem de sanal dünyanın, gerçekliğin yerini alması üzerinden ortaya çıkan yeni insanın irdelendiği güzel bir kitap.
Gerçeklerin artık birer göstergeye, toplumların artık birer kalabalığa, beden ve emeğin birer metaya, ihtiyaç konularının birer imaja dönüştüğü günümüz dünyasında insanın yaşadığı bu algısal değişim, ister telefon olsun, ister laptop, ister masaüstü, ekrana dönük yüzümüzün, ideal olanın, öyle olması gerekenin, tek yönlü olarak yoğun bir şekilde propanadasının yapılması ve buna çaresizce maruz kalıyor olmamız bu çağın en kısa özeti gibidir.
Sürekli gelişen ve değişen teknoloji ürünleriyle sürekli eskiyen arasında bir yaşam mücadelesi veren insanın yeni olanla özdeşleşmiş olması artık onu da birer meta haline getirmiştir. Böyle bir durumda düşüncemiz ile gerçeğin bir arada olma şansı var mıdır?
Bu kopuş Milenyum çağının da insandan kopuşudur aynı zamanda. Makine çağı denilse de aslında makineleşme çağı demek daha doğru olur buna. Çünkü akıllı robotlar yerine robotlaştırılmış akıllar daha makul bir işlev görmekte sistem içerisinde.
Artık anlam yok. Önemi de yok artık.
Yazar da bu durumu kaçıklık kuramıyla, Freud psikanaliziyle ve kuantum fiziği kuramıyla yer yer özdeşleştirerek anlatmaktadır. Oldukça basit bir dille yazılmış olsa da bahsedilen olgular hakkında bir birikim yapmak gerekir. Çünkü 21. yüzyılın hem sosyolojik hem de felsefik başat sorunu olan bir konu ele alınmış.