Cornell Fleischer

9.3/10
5 Kişi
35
Okunma
5
Beğeni
1.012
Görüntülenme

Hakkında

16. yüzyıl ve özellikle Kanuni dönemi Osmanlı tarihinin dünyadaki sayılı uzmanla­rından biridir. Princeton Üniversitesi’nden mezun oldu ve gene aynı üniversitede doktorasını yaptı. Daha sonra Ohio, Washington ve St, Louis üniversitelerinde görev yaptı. 1993’ten itibaren Chicago Üniversitesi’nde İslam ve Osmanlı tarihi profesörü olarak Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’ni yönetti. International Journal of Middle Eastern Studies’in yazı kurulu üyesi ve Cambridge History of Turkey’nin editörlerinden biri oldu. İlk kitabı Bureaucrat and Intellectual in the Ottoman Empire: The Historian Mustafa Ali (1541-1600) New Jersey: Princeton University Press, 1986 ile Mustafa Âli üzerinden dönemin siyasi ve kültürel yapısını, bürokrasisini ele aldı. 16. yüzyıl Osmanlı ve Safevi tarihi üzerine pek çok makalesi yayımlanmıştır. Daha sonra çalışmalarını erken modern dönem İslâm toplumlarında önemli rol oyna­mış mehdici, kıyametçi hareketler ile büyü ve kehanet üzerine yoğunlaştırdı. En son II. Bayezid dönemi saray kütüphanesi katalogunu merkeze alarak Gülru Necipoğlu ve Cemal Kafadar ile birlikte hazırladıkları Treasures of Knowledge. An Inventory of the Ottoman Palace Library (1502/3-1503/4) adlı çalışma iki cilt halinde 2019 yılında yayımlandı.
Unvan:
Akademisyen, Yazar, Tarihçi
Doğum:
Berkeley, California, Amerika Birleşik Devletleri, 13 Ekim 1950

Okurlar

5 okur beğendi.
35 okur okudu.
2 okur okuyor.
24 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Ali sınır boylarındaki yaşam koşullarının elverdiği ölçüde edebiyat etkinliğini devam ettirdi. Yeni şiirler yazdı ve 982/1574'te Divan'ına son halini verdi. İstanbul'daki bir tanıdığına Bosna'dan gönderdiği nükteli bir mektubun da tanıklık ettiği gibi, edebiyatçı dostlarıyla yazışmayı sürdürdü. Sözü edilen mektup Ali'nin o yıllardaki toplumsal ve dinsel tutumları konusunda bir fikir vermektedir. Mektup o sırada Selanik'te görevli bulunan Mahmud Çelebi adlı birinin, İstanbul'da oğlancılığıyla nam salmış bir arkadaşının kendisinden bir konuda bilgi istediğini iletmesi üzerine yazılmıştı. İstanbullu tehlikeli bir hastalığa yakalanmış ve eğer iyileşirse oğlanlardan vazgeçeceğine resmen yemin etmişti. Gerçekten de iyileşmiş, ama sağlığıyla birlikte eski arzuları da geri gelmişti. İstanbul uleması yeminle nedamet getirdikten sonra yeminden dönmenin meşru bir yolu olmadığını söylediğinden zavallı adam Mahmud Çelebi'ye Selanik hahamlarından eski eğilimlerine izin verecek bir yasal yöntem bilip bilmediklerini öğrenmesi için yalvarıyordu. Yahudi bilginlerden olumsuz yanıt alan Mahmud Çelebi de Katolik ve Ortodoks papazların görüşlerine başvurması için arkadaşının isteğini Ali'ye iletmişti. Ali mektubunda sorunu Venedikli, Sırp ve Hırvat din adamlarına danıştığını ve hepsinin de yeminin bozulamayacağını söylediğini belirtir. Sonra da adama sorununu çözecek bir yol önerir; kadınları denemesini, karşı cinsle ilişkinin hem daha zevkli ve sağlıklı hem de daha erkekçe olduğunu söyler.
Sayfa 108Kitabı okudu
16. Yüzyılın ortalarında Osmanlı Imparatorluğu' nun toplumsal yapısı, kökenindeki askerî kabile düzenini yansıtıyordu. Toplumdaki başlıca ayrım "askerî" sınıf ile reaya, yani uyruklar arasındaydı. Reaya imparatorluğun vergi veren kesimi, devletin başlıca gelir kaynağıydı; Müslüman, Hıristiyan ve Yahudilerden, sultanların hükmettiği fethedilmiş topraklarda yaşayan çeşitli halklardan ve dil gruplarından gelme köylülerden, zanaatkârlardan ve tüccarlardan oluşuyordu. Askerî sınıf vergi vermezdi, ama reayayı korur ve devletin askerî-yönetsel belkemi- ğini oluştururdu. Zorlayıcı ve koruyucu güç Osmanlı hanedanı ve kullarının tekelindeydi; bu güce sahip olan ya da olmasına izin verilen herkes, ister taşra sipahilerinden, ister yeniçeri ör- gütünden, ister üst düzey yönetim kademelerinden olsun, tanımı gereği, askerî sınıftandı. Önceki dönemlerden farklı olarak 16. yüzyılda askerî sınıfın en alt kademesinin bile Müslüman olması ve Türkçe bilmesi zorunlu hale gelmişti. Askerî-reaya ayrımının korunması ve uyrukların yönetici sınıfa geçmesinin kısıtlanarak denetim altında tutulması Osmanlı devlet yönetiminin temel ilkelerinden biriydi.
Reklam
Mustafa Ali yeteneklerinin ödülsüz kaldığını düşünen, düş kırıklığına uğramış bir insandı. Osmanlı'nın liyakata dayalı vaadine kendini adamış, vaat boş çıkmıştı.
Henüz kayıt yok

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok