D. Ahsen Batur sözleri ve alıntılarını, D. Ahsen Batur kitap alıntılarını, D. Ahsen Batur en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Osmanlılar, Türklüğünü yüksek sesle haykıran Timur’un uyarı
tokadına rağmen, Türkleri it yerine bile koymamanın bedelini koca bir imparatorluğu heba etmekle ödediler.
Timur’un ağzından çıkan şu şanlı sözler, Osmanlı sultanlarının ağzından bir kere bile olsun çıkmamıştır: “Biz ki, Turan hükümdarı, Türkistan emiriyiz. Biz ki, halkların en eskisi, Türk’ün şah damarıyız!"
Türk-İslam sentezini savunanlar, Türk tarihini Türklerin Müslüman olduktan sonraki tarihten başlatmayı tercih eder, ondan önce yaşayanları Türk
dahi kabul etmezler. Aptallık ve mankurtluğun emsali görülmemiş
bir örneği!
Moğolları Türk kabul etmeyen Vâni Mehmed Efendi, Türklüğü de yalnızca Oğuz dairesine oturtma gayretindedir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde padişahından medresesindeki muallimine, kürsüdeki vaizine, soysuzlar mektebi Enderun'a çöreklenen anası belli babası yüz elli vezirlerin çocuklarından ordu saflarındaki Türkçeyi bile doğru dürüst konuşamayan devşirme yeniçerilere kadar hainlerin kuşattığı bir imparatorlukta, Türklüğü savunmayı, bu uğurda kellesini kaybetmeyi göze alan bir kişiye sırf Van'da doğdu diye -sanki Van'da yalnızca Kürtdler varmış gibi- Kürt damgası yapıştırılan Vâni Mehmed Efendi böyle biriydi.
Bütün tarih i kayıtlar bu genç ve tecrübesiz sultanın hastalık derecesinde cimri olduğu ve hatta taht kendi hakkı olduğu halde, sırf yaşça büyük diye Sultan Mustafa’yı tahta çıkardığı, aradan birkaç ay geçtikten sonra azledilmesi sebebiyle yeniçerilere iki defa cülus bahşişi dağıtılması sebebiyle üç milyon altının boşa gitmesina yol açtığı için vezirazam Halil Paşa’yı azlettiğini göstermektedir. Yine tarih kayıtlarından iyi bir eğitim aldığı, Arapça, Acemce, Latince, Yunanca ve İtalyanca’yı klasiklerden tercüme yapabilecek kadar iyi öğrendiği, yaşına göre oldukça güzel şiirler yazdığı biliniyor. Annesi, sarayı dolduran Macar, Leh, Rus, Avusturya ve Venedik dilberleri arasına nadir olarak girmiş Hatice Mah-ı Feyruz Sultan’dı. Çok iyi bir silahşor ve süvariydi. Bünyesi oldukça sağlam ve güçlüydü. Genç Osman denmesinin sebebi, henüz çocuk yaşta tahta çıkıp, 18 yaşında, ömrünün baharında şehit edilmesidir.
Yahudiler, birkaç bin yıl boyunca etnik hafızalarını korurken, Türkler etnik hafızanın ne olduğunu dahi bilmediler. Çünkü Türkler, Gök-Türk abidelerinde belirtildiği gibi, “karnı tok iken açlığı hatırlamayan, karnı açken tokluğu bilmeyen” ama her şeye rağmen “atlanınca atasını tanımayan” mankurt bir millettir; yeter ki karnı doysun, yeter ki hayvan gibi tıkınması engellenmesin, bu ona yeter ve bu satırların yazarı da ne yazık ki o milletin bir bireyidir!!
Sahte belgeler belli amaçlarla üretilir. Ya para kazanmak amacıyla adi sahtekarlık sergilenir, ya da maddi kazanç düşünülmeden ideolojik amaçlar göz önünde bulundurulur. Adi sahtekarlık, özellikle arkeolojik eserlerin orijinalinin aynısını yaparak yüksek paralar karşılığında satmak şeklinde gerçekleştirilir. Örnekleri pek çoktur. Avrupa'da minyatürlü elyazması eserler pek muteber olduğundan özellikle İranlı antikacılar bu işte çok ustadırlar. Bir de yazılı belge ve kitaplar üzerinde yapılan sahtekarlıklar vardır. Örneğin XIX. Yüzyılda Kudüs'te Shapiro adında bir Musevi bir çok beyaz çanak çömlek yapmış ve bunları Filistin'in en eski eserleri sıfatıyla Londra'da yüksek fiyatlarla satmıştı. Fakat paranın sıcak yüzü onu rahat bırakmadı. Yemen'e giderek orada eski Yahudi hattatlık eserlerine benzeterek eskitilmiş deriler üzerine bir Tevrat yazdı. Tüm Hıristiyan alemi bu haberle adeta ayağa kalktı. Güya bu Tevrat dünyada bilinen en eski Tevrat oluyordu. Times gazetesi de bu konuyla ilgili her gün heyecanlı haberler yayınlıyordu. Shapiro eser için 2 milyon İngiliz Sterling'i istiyordu. Belki de İngiltere hükümeti bunu satın alacaktı, fakat kısa süre sonra Tevrat'ın sahteliği ortaya çıktı.
Bizim demek istediğimiz, halkların tarih boyunca ilk ana yurdunda çakılıp kalmadığı, yukarıda belirttiğimiz sebeplerden dolayı yer değiştirdikleri ve en son bir yerde karar kaldıklarıdır. Hal böyleyken siyasi Kürdçülerin "biz bu toprakların asli sahibiyiz; sizler sonradan gelip topraklarımızı işgal ettiniz" gibi saçma iddialarının inanılacak tarafı yoktur.
Biz, özellikle Kürd gençlerinden bu kitapta yazılanlara inanmalarını da beklemiyoruz. Ama söylediğimiz her bir söz için imkanlar dahilinde kaynak gösterdik. Bize inanmasalar bile, gösterdiğimiz kaynakları kendileri araştırabilir, doğru söyleyip söylemediğimizi kontrol edebilirler (Tabii birkaç yabancı dil biliyorlarsa) . Ondan sonra inanıp inanmamak kendi bilecekleri iştir.
Kürdlerin bugün Orta Doğu'da sergiledikleri fanatizmin bir benzerini de Orta Asya'da Tacikler sergilemekte, yazdıkları tarihlerde Milattan önce ve sonrasında o bölgede yaşamış ne kadar halk varsa, -Türkler hariç,- hepsini ata olarak göstermektedirler ki, bunların bazıları Kürdlerin sahiplendikleri atalarla aynıdır. Halbuki Tacikler de tıpkı Kürdler gibi tarihçilerin gözü önünde etnik temas noktalarında teşekkül etmiş karma bir etnidir.
Bir zamanlar Eti adını verdiğimiz Hitit (doğrusu Hatti)lere hem Çerkesler sahip çıkıyor, hem Kürdler. Urartuları Türkler, Ermeniler, Çerkesler ve Kürdler "uzak ataları" olarak görmekte ve her biri kendine göre deliller ileri sürmektedir.
Nitekim günümüzde de Türk-İslam sentezini savunanlar, Türk tarihini Türklerin Müslüman olduktan sonraki tarihten başlatmayı tercih eder, ondan önce yaşayanları Türk dahi kabul etmezler. Aptallık ve mankurtluğun emsali görülmemiş bir örneği!
Vâni Mehmed Efendi'nin bazı ayetlerle ilgili yorumları da oldukça dikkat çekicidir. Örneğin Tövbe sûresindeki "Eğer siz emrolunduğunuz gazaya çıkmazsanız, Allah sizi şiddetli bir azap ile cezalandıracak ve sizin yerinize sizden olmayan başka bir kavmi getirecektir.." şeklindeki 40. ayetle ilgili yorumu fevkalade önemlidir ve Vâni Efendi, burada geçen "sizin yerinize sizden olmayan başka bir kavim"den maksadın Türkler olduğunu savunmaktadır.