Üç yüz yaşındaki bir armut ağacı olan Tristan'ın hayatı ve onun hayatına dahil olan insanların hayat hikayeleri anlatılıyor. Doğanın ve insanın benzerliği, birliği, güçlülüğü ve yaşamlarının zorluğu konu ediliyor. Sevginin önemi altı çizilerek anlatılıyor adeta. Yazarın akıcı, sıra dışı, yaratıcı ve dokunaklı anlatımını da ayrıca sevdim.
Tüm bunların yanı sıra ölümüne bir anlam katmaya çalışan Tristan'ın iç hesaplaşması da farklı bir hava katmakta hikayeye. Geçmişin gölgeleriyle yüzleşiyor bazı yerlerde. İnsanı ve doğayı farklı bir bakış açısı ile anlatıyor Didier Van Cauwelaert. Geçen uzun yıllar neticesinde çeşitli duyguları deneyimleyen Tristan, bazen insanları anlamaya hayli yaklaşsa da, bazı durumlar var ki, şaşkınlık içerisinde kalıveriyor sadece.
"Ölümden sonraki yaşamda ağaçlar ve insanlar da birbirine kavuşur mu?"
Doğaya, özellikle de ağaçlara farklı bir gözle bakmamızı sağlayan kitap!
Keyifli Okumalar!
Delice bir zihin. Kusursuza yakın bir kurgu. Dünyayı bir ağacın gözünden görmek ne kadar vurucu. Edebiyatın şimdiye kadar
bana yaşattığı çok fazla iyilik, güzellik ve sürpriz oldu ama sonunda başıma bu da geldi: Kendimi üç yüz yaşında bir ağaçla empati yaparken, onunla beraber hüzünlenip ağlarken buldum. Bu kitabın benim gibi etten kemikten bir insanın elinden çıktığına hâlâ inanamıyorum. Resmen büyülendim.
"Bir gün, bana mutlu bir haber verircesine ölümünden sonra küllerini ayaklarıma dökeceklerini söylemiştin. Şimdi bakıyorum da şöminende küllere dönüşecek olan benim.
Üzgünüm, Georges. Ben zarar görmeden senin yasını bir ömür tutabilirdim. Ya sen, benim yasımı nasıl tutacaksın şimdi?" (s.26)
“ Dünyaya geldiğin madde ne olursa olsun, çevrende hangi dolaplar dönerse dönsün, aldatmacalar gerçeklere karışsa da önemli olan senin insanlığındır. Seni yalnız o bağlar Tanrı’ya.”