Dilek Güven

Dilek Güven6-7 Eylül Olayları yazarı
Yazar
8.3/10
18 Kişi
79
Okunma
1
Beğeni
1.304
Görüntülenme

Dilek Güven Sözleri ve Alıntıları

Dilek Güven sözleri ve alıntılarını, Dilek Güven kitap alıntılarını, Dilek Güven en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yapılan bağışlarla ilgili:
(...) Böylece, 31 Aralık 1957'de toplam 8.7 milyon TL'ye ulaşan bağış tutarının yarısı, özel bankalar ve bir düzine büyük firma tarafından sağlanmıştı.(193) Günlük gazetelerde düzenli olarak, yapılan bağışlarla ilgili bilançolar yayımlanıyordu.(194) Burada dikkat çekici olan, Türkiye'deki yabancı firmalar kadar,
"Her zamanki gibi o gün de kahveye gittim. Kahvenin sahibi yanıma geldi ve dedi ki: 'Anton'cuğum bugün sen eve gitsen daha iyi olur.' 'Niye ne oldu?' dedim. O sadece acele etmemi ve doğru eve gitmemi söyledi. Birkaç cadde daha ilerledikten sonra ne olduğunu anladım. Baltalarla dükkânların kepenklerini ve evlerin kapılarını kırıyorlardı. Camlardan piyanolar ve dolaplar aşağı atılıyordu ve bağırıyorlardı: 'Bugün malınız ve mülkünüz, yarın hayatınız'... " (51) (51) Antonis Augustionis ile mülakat, 20.10.2001.
Reklam
"Askeri mahkemedeki duruşmalarda, tutanaklara özel bir tanık ifadesi koydurmaya çalışıyordum. Hâkim de bunu kabul etmişti. Polis memuru Hikmet Çolak, 6 Eylül 1955 günü, Sarıyer Karakolu'nun telefon santralında görevliydi. Emniyet Müdürlüğünden karakollara ve karakollardan Emniyet Müdürlüğüne yapılan telefon görüşmelerini bağlıyordu. Savcının 'ne bildiği' ile ilgili soruya, 'Sizin de pek iyi bildiğiniz gibi, o gün, hırsızlık ve yangın olayları dışındakilere göz yummak için emir almıştık' şeklinde yanıt vermişti." (73) (73) Yassıada, Yüksek Adalet Divanı Tutanakları, 6-7 Eylül Hadiseleri, Tanık Orhan Birgıt, KTC üyesi, s. 115
yakmak, ateşe vermek genetik galiba, bkz: madımak
Atatürk'ün doğduğu eve saldırıda bulunulduğu haberi, İzmir'de de yerel bir gazete tarafından yayıldı. Gece Postası 06.09.1955 günkü baskısında şu manşetle çıktı: "Madem Yunanlılar Türk Konsolosluğu'nu bombaladı, öyleyse onların bayrağı da artık Konak Meydanı'nda dalgalanmamalı." Gerçekten de aynı akşam, uluslararası fuar nedeniyle Konak Meydanı'na çekilmiş olan Yunan bayrağı, bir saldırının hedefi oldu. Gençlerden oluşan bir grup, bayrağı "Kıbrıs Türktür! Gâvurlara ölüm!" nidalarıyla indirip yaktı. (86) İstiklal Marşı eşliğinde, Yunan bayrağının yerine Türk bayrağı çekildikten sonra, grup fuar alanına doğru hareket etti. Burada da fuarın "Lozan" ve "Dokuz Eylül" girişlerindeki Yunan bayrakları aşağıya indirilip yakıldı. (87) Kalabalık, ayrıca Yunan pavyonunu taşlayıp iç donanımını parçaladıktan sonra, binayı ateşe verdi. (88) (86) PRO PREM 1 1834/ 479, İzmir Konsolosluğu Raporu, 13.09.1955 (87) Demokrat İzmir, 07.09.1955, Eleuphtheria, 08.09.1955. (88) Yeni Asır, 07.09.1955
bkz: ikiyüzlülük nasıl yapılır?
Yardım komitesine akan meblağlar, bağışta bulunanlar tarafından azınlık gruplarıyla dayanışmaktan çok, devletin gücüne duyulan bağlılığın ve vatanseverliğin bir göstergesi olarak algılanıyordu. Başbakan da, kendisine duydukları sempatiyi dile getiren ve güçleri elverdiğince telafi çabalarına katılmaya hazır olduklarını bildirenlerin telgraflarına boğulmuştu. Türklerin böylesi ''alçaklıklarla" hiçbir ilgisi olmadığı kanıtlanmak isteniyordu.(198) Ayaklanmalara etkin biçimde karışmış olan öğrenci derneklerinin Başbakan Adnan Menderes'e gönderdikleri bir telgrafta "gönüllü olarak yeniden inşa çalışmalarına katılma emrini beklediklerini" beyan etmeleri, bu anlamda ilgi çekicidir. (199) (198) AA PA 265 Türkiye 205-00/ 92.42, Ankara Büyükelçiliği Raporu, 20,09.1955. (199) Vatan, 11.09.1955.
Amerikan Dışişleri arşivlerinde, tahrip edilen yerler kendi içlerinde ayrılmış ve farklı etnik gruplara göre sınıflandırılmıştır: (...) Bu kaynağa göre, saldırıya uğrayan işyerlerinin yüzde 59'u, evlerin ise yüzde 80'i Rumlara aittir. Saldırıya uğrayan işyeri sayısı 2.500'e, ev sayısı ise 670'e tekabül etmektedir. Ermenilere ait evlerin sayısı 150, işyerlerinin sayısı ise 1.000 olarak belirtilmiştir. Yüzde olarak ifade edildiğinde, saldırıya uğrayan tüm işyerlerinin yüzde 17'sinin ve tüm evlerin yüzde 9'unun sahiplerinin Ermeni olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca toplam 33 Ermeni kilisesinden 3'ü ve toplam 22 Ermeni okulundan 4'ü saldırıya maruz kalmıştır. Bu kaynağa göre, tahrip edilen işyerlerinin yüzde 12'si ve evlerin yüzde 3'ü Yahudilere aittir. Rakamlarla ifade edilecek olursa, bu yüzdeler 500 işyeri ve 25 eve tekabül etmektedir. Zarara uğratılan işyerlerinin yüzde 75'i Pera'da, yüzde 25'i ise Tarihi Yarımada'dadır. İstanbul'da 38 sinagog ve 8 Musevi okuluna saldırılmamıştır. Amerikan verilerine göre, zarara uğrayan işyerlerinin arasında Türklere ait olanların oranı yüzde 10, Türklere ait evlerin oranı ise yüzde 5'tir. Bu oranların sayısal karşılığı, işyerleri için 400, evler içinse 40'tır.
Reklam
"Evime gece 1'de saldırmaya başladılar. O zaman İzmir'de Gazikadınlar Caddesinde oturuyorduk. Gece yarısından sonra yağmalamalar başladı. Camlara Türk bayrağını, Menderes ve Bayar'ın fotoğraflarını astım. Evdeki tüm eşyaları kırıp döktüler. Kız kardeşimi komşuda sakladım. Saldırılar sırasında polisi aradım ama bana valinin emri olduğu ve silah kullanmayacaklarını söylediler." (100) (100) Yassıada, Yüksek Adalet Divanı Tutanakları, 6-7 Eylül Hadiseleri, s. 358
"Avukatlık Kanunu" olarak anılan yasa uyarınca, 1924 yılında 960 avukatın "iyi ahlaklı" olup olmadığı değerlendirildi ve 460 avukatın çalışma izni iptal edildi. Bu sayı, Yahudi avukatların yüzde 57'sine, Rum avukatların ise üçte birine tekabül etmektedir. Türk vatandaşı olan Rum, Yahudi ve Ermenilerden oluşan bir memur grubu, Milletler Cemiyeti'ne gayrimüslimlerin işten çıkarılmasının Lozan Antlaşmasıyla güvence altına alınan eşit muamele prensibine aykırı olduğunun ifade edildiği bir protesto mektubu yazmış, ancak yanıt alamamıştır; (429) zira Milletler Cemıyeti'nin müdahalesinin, genç Türk devletinin içişlerine karışma olarak algılanabileceğinden endişe duyulmuştur. (429) Rıfat N. Bali, Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri Bir Türkleştirme Serüveni 1923-1945, İstanbul 1999, s. 321
her olayda masum birilerinin günah keçisi ilan edilmesi?
7 Eylül 1955'te Emniyet amirliklerince komünist olarak bilinen 48 kişi (258) tahrik ve tahrip suçlamasıyla tutuklanıp Harbiye'ye getirildi. Tutuklananlar arasında, diğerlerinin yanı sıra Aziz Nesin, Kemal Tahir, Ratip Tahir, İsmet Selimoğlu, Emin Sekun, Zıya Tüzmen, Muzaffer Kolçak, Hadi Malkoç, Recep Yelkendağ, Tahsin Güzel, Fehmi Kurucu, Hasan Kaşarcı, Dr. Hulusi Dosdoğru, Dr. Müeyyet Boratav, Dr. Can Boratav, Dr. Nihat Sargın, İsmet Selimoğlu, Faik Muzaffer Amaç, Aslan Kaynardağ, Asım Bezirci, Ali Ertekin, Hasan İzettin Dinamo, Mustafa Börklüce, İlhan Berktay, Suni Büyük ve Ali Akça da bulunuyordu.(259) Bu kişilerin tutuklanmasının nedeni, sol eğilimli siyasi faaliyet içerisinde bulundukları gerekçesiyle polis tarafından takip ediliyor olmalarıydı. Hiçbir biçimde ayaklanmalara katılmamışlardı. Dahası, Emniyet Müdürlüğü tarafından keyfi olarak hazırlanan bir şüpheliler listesi söz konusuydu. Bu listede, yıllar önce ölmüş ya da o sırada askerde olan kişilerin dahi ismi yer alıyordu.(260) (258) AESF, Fahri Çöker Dosyası, Örfi idare Beyoğlu Bölgesi 2 No'lu Mahkemesi, 02.12.1955 (259) Dosdoğru, 6-7 Eylül Olayları, s. 35; Son Saat, 11.09.1955. (260) Aziz Nesin, Salkım Salkım Asılacak Adamlar, istanbul, 1996, s 58.
İsrail devletinin kurulmasıyla, Cumhuriyetin kuruluşundan beri süren Türk Yahudilerinin göçü rekor düzeylere ulaşmıştır. 1945'te Türkiye'de yaşayan 76.945 Yahudinin yaklaşık yüzde 40'ı, 1948-49 arasında göç etmiştir. 1951-52 döneminde gerçekleşen göçler de eklendiğinde, bu oran yüzde 45'e çıkmaktadır. 1955
Reklam
Yasalarda, gayrimüslimlerin bakanlıklarda ya da diğer hükümet dairelerinde istihdamını engelleyen herhangi bir hüküm yer almamasına karşın, uygulamada Menderes döneminde de değişen bir şey olmamıştı.(590) Almanya'dan göç eden bazı Yahudi bilim adamları dışında, gayrimüslimlerin üniversitelerde öğretim üyeliği
"Davutpaşa Kışlası, sokaktan rasgele toplanan suçsuz adamlarla doluydu. Her gün yüzlerce insan buraya getiriliyor, savcılık tarafından sorgulanıyor ve tekrar serbest bırakılıyordu. Ve ertesi gün yine yeni tutuklamalar yapılıyordu. Dışarıya karşı, faillerin yakalanması için ciddiyetle uğraşıldığı izlenimi verilmek isteniyordu. [...] Conga Ali adında birini tutuklamışlardı. Tahtakale'de kullanılmış ayakkabı satıyordu. Evinde yedi çift kullanılmış ayakkabı bulunduğu için kışlaya getirilmişti. Kendisinin kullanılmış ayakkabı satıcısı olduğuna defalarca yemin etse de, pek işe yaramadı. Eninde sonunda bu ayakkabıların 6 Eylül 1955'teki yağmadan kaldıklarını itiraf etmesi isteniyordu." (246) (246) Hasan İzzettin Dinamo, 6-7 Eylül Kasırgası, İstanbul, 1971, s. 39-41
Evlerde, özellikle Rum kadınlara tecavüz edilmiştir. (175) Balıklı Hastanesi başhekiminin ifadesine göre, hastanede 60 kadın tecavüz nedeniyle tedavi görmüştür.(176) Çok sayıda kadının bu durumu gizlemiş ve hastanede tedavi olmaktan kaçınmış olabileceği de düşünülürse, tecavüz kurbanlarının sayısının gerçekte daha yüksek olduğu söylenebilir: (177) "Ahlaka aykırı davranışlar da vardı. Mesela, evlerde kadınlara tecavüz ediliyordu. O gün, çok tecavüz oldu. Kadınlar sonradan Yunan Konsolosluğunu haberdar ettiler. O zaman polisler sivil olarak bana geldiler, doktor olduğum için. Hastaneye gittik, ama kadınlar orada susuyordu. Bunun üzerine polise sordum: 'Evli misin?' 'Evet' dedi. 'Bir gecede 500 kişi senin karını ya da kızını taciz etse, sen ne anlatırdın?' Susacağını söyledi. Kadınların suçu yok. Failleri resmi makamlara ihbar ediyor, ama olayın herkesçe bilinmesini istemiyorlardı. Bu genç kızların pek çoğu sonradan evlendiler. Delikanlılar, bundan sorumlu olmadıklarını söyleyerek, buna rağmen onlarla evlendiler." (178) (175) Makruhi B. Hogopyan ile mülakat, 20 03.2002; Eti S. ile mülakat, 12. 03.2002 (176) PRO PREM 11834/447, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 22. 9. 1955. Amerikan kaynaklarına göre, tecavüze uğrayan kadınların sayısı 40 ile 50 arasında değişmektedir. NARA 782.00/12-155, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 01.12 1955. (177) İbrahim E ile mülakat, 22.03.2002 (178) Yorgos Adosoğlu ile mülakat, 15.03.2002.
"Beyoğlunda evimizin köşesinde bir fırın vardı. Sahibi aslında Arnavuttu ama Rumca konuştuğu için ve Ortodoks olduğu için herkes onu Rum zannederdi. Bizim karşımızda ise bir karakol vardı. Bu adam pasta veya çöreklerini hiçbir zaman ertesi güne bırakmazdı. Her akşam fırını kapattıktan sonra arta kalanları karakoldaki polislere verirdi. O gün, iki kişi fırının camlarını aşağı indirince hemen komisere gitti. Komiser ona şöyle bir cevap verir: 'Hiçbir şey yapamam, ben bugün polis değil Türküm.' Bu garip, ama bu cevap o günler polislerden sıkça duyuldu." (60) (60) Mıhalıs Vassıliadıs ile görüşme, 22 09.2002.
58 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.