Evimde geçirdiğim dördüncü yalnız günüm. Eskisine oranla daha rahatım. Alışmaya başladığım yalnızlığımla dost oluyorum yavaş yavaş. Hatalarımı eğitiyorum, doğrularımı ödüllendiriyorum bir bir. Arkama bakıp yaşadıklarımı görüyorum gitgide. Acılarımla olgunlaşıyorum, gelecek sefere hatalarımı deneyimlerimle tanıştırmak için. İnsanın kendi kendine yetmesi kadar güzel bir şey yok. Sorunlarımı sevmeye başladığım zaman onlarla daha kolay başa çıktığımı görüyorum. Düşman güçsüzleri sevmezmiş, güçlülerle savaşırmış ki dişine göre rakibi olsun.
Neden çok fazla beklentim vardı bu ilişkiden? Hatanın üzerine mutluluk nasıl kurulabilirdi ki? Birilerinin bana neler olduğunu anlatmasına ihtiyacım vardı. Bunca aydan sonra tüm çabalarımın ve iyi niyetimin faturasını neden bu kadar ağır ödüyordum sanki? En ağırıma giden de kişiliğimi ezip bu ilişkiye boyun eğmem oldu. Ben bunu nasıl yaptım? Şimdi kendimi iki kat daha kişiliksiz hissediyorum. Bildiğim tek şey, ben ona her şeyimi verdim. Tüm duygularımı, tüm hayatımı açık oynadım. Şimdi ise bir enkaz gibi hissediyorum kendimi. Ama ben buyum işte. Berk'in yerinde başka biri olsaydı da aynı şeyi yapardım, kaçınılmazdı. Kaçınılmaz sonumuzla yüz yüze geliyordum...
Şimdi kendime ceza verdiğim bu zaman diliminde acı bir şekilde bir şeyi görebiliyorum. Uğruna her şeyi göze aldığım, ulaşılmaz, değişilmez, eşi benzeri olmayan ilişkimin ne kadar da basit temellere dayandığını. Bizler, yani biz kadınlar kendimizden ödün vermeye başladığımız an, ilişkimize dayalı tüm seçenekleri karşı tarafın takdirine bırakıyoruz. Ne acı ki bizim bu iyi niyetimiz onlar tarafından koz olarak algılanıyor. Bunları bilinçsizce çözdüğüme eminim...
Yüzümdeki ve vücudumdaki gerginliğin günbegün kaybolduğuna şahit oluyorum. Sanırım bütün bunları yazmak beni gevşetiyor... Hiçbir şey eskisi gibi aptalca gelmiyor. Her insanın yapabileceği hatalardan birini yaptım. Ve bu artık mazideki yerini almaya başlıyor. Hep diyorum, pişmanlıklarım yok, kabullenemediklerim var. Artık bu kendi kendimden kaçma olayını sonuçlandırmalıyım.
Kızgınlıklarım, kıskançlıklarım, mutluluğum ve huzurum birbirine girmişti.
Defalarca onu ne kadar iyi tanıdığımı keşfederken, onlarca kere ne kadar tanımadığımı kabullendim.
... Ben hiç kimseydim...
Kitabı yazanlar aldatılan iki kadın. Aslında aldatan erkeklerin her zaman eşine, sevgilisine yakalanabileceğini gösteren, bunun için ya hiç aldatmamak ya da ayrılmak gerekli diye düşünüyorum.
Ankara-İzmir yolunda okurum kafamı da çok yormaz diye yanıma almıştım ama okunması o kadar kolaydı ki 8.5 saatlik yolun 2.saatinden sonra yalnız bıraktı kitap beni. Okula, işe giderken metroda, otobuste rahatca okunabilecek bir kitap. Çerez niyetine.
Hayata yeniden baslamak gibi bir hayaliniz var, şehrinizle birlikte hayatiniz da değişiyor. Hayatınıza giren adamın adı Berk. Sizi çok seviyor ve tabi siz de onu. O kadar uyumlusunuz ki anlatamam, aaa durun bir dakika, aslinda pek de öyle değil sanki. Ayrı dünyaların insanları mı aşık olmuş yani birbirine! Neyse neyse yine de aşk güzel, idare edersiniz.
Aradaa gecen olaylardan bahsetmesek iyi olacak ama Berk size bir gecelik almış. Koydunuz çekmeceye duruyor. Zaman geçiyor aradan ve o da ne, aldatılıyorsunuz... Hem de kiminle, bu kadın da kim böyle, size hiç benzemiyor, alakasız biri. Neyse sonuçta aldatılmışsınız ve birşekilde o kadınla konusma imkanı buluyorsunuz ve ikiniz de Berkle olan serüveninizi anlatan bu kitabı yazıyorsunuz. Herşey iyi güzel, birşeyler olmuş da, o bahsettiğim gecelik de neyin nesi değil mi?
Berk o geceliğin aynısından, sizi aldattığı kadına da almış ve ikiniz de "sadece bir geceliği" sadece bir geceliğine" giyiyorsunuz.
Ilginc değil mi, ürpertici.Yalnız birşey daha var.
Kitap gerçekten içindeki kahramanlara, Nihan ve Yonca'ya ait. Bu çok daha ürpertici.
Ben olsam nasıl davranïrdım bilemiyorum...