Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ebu Reyye

8.0/10
1 Kişi
3
Okunma
0
Beğeni
346
Görüntülenme

Hakkında

15 Aralık 1889’da Kahire’de doğdu. Asıl adı Mahmûd’dur. Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmamakla beraber Ezher Üniversitesi’nde öğrenim gördüğü, Reşîd Rızâ’nın kurduğu Medresetü’d-da‘ve ve’l-irşâd adlı iki yıllık enstitüyü bitirdiği, daha sonra Kahire’deki bazı yabancı okullarda görev aldığı bilinmektedir. İslâmî muhitlerde fazla tanınmamakla beraber 1945 yılında er-Risâle dergisinin 633. sayısında yayımladığı “el-Hadîsü’l-Muhammedî” adlı makalesiyle dikkatleri üzerine çekti. Onun önce bu makalede, daha sonra Edvâ ale’s-sünneti’l-Muhammediyye adlı eserinde ortaya koyduğu hadis ve sünnete dair şüpheci fikirleriyle genel olarak sahâbe, özellikle de Ebû Hüreyre hakkındaki ithamlarına karşı yazılan reddiyeler kendisini meşhur etti. İddiaları üzerinde onunla görüşmek ve kaynaklarını birlikte değerlendirmek isteyen ilim adamlarıyla bir araya gelmekten genellikle kaçındı. 1958’e kadar Kahire’ye komşu olan Mansûre’de oturan Ebû Reyye, bu tarihten ölümüne kadar (11 Aralık 1970) Nil boyundaki Cîze’de yaşadı. Şiî müellif Seyyid Murtazâ er-Razavî’nin belirttiğine göre Ebû Reyye yazılarında Ehl-i beyt’i savunmuş, Ḫams ve miʾe ṣaḥâbî muḫteliḳ adlı kitabın (Bağdad 1968) müellifi Iraklı Şiî âlim Murtazâ el-Askerî’nin Hz. Âişe aleyhinde kaleme aldığı Ehâdîsü ümmi’l-müʾminîn ʿÂʾişe adlı eserine mukaddime yazmış, kendisinin İmam Şâfiî ve Ebû Hanîfe’den daha âlim olduğunu iddia ederek dört mezhepten hiçbirine mensup olmadığını söylemiştir. Ayrıca Ebû Hüreyre’nin birçok hadis uydurduğunu ileri sürmüş ve şarkiyatçıların Ehl-i sünnet kitaplarında buldukları hurafelere ve İsrâiliyat’a dayanarak İslâmiyet’i kötüledikleri konusunda Razavî gibi düşündüğünü belirtmiştir (Seyyid Murtazâ er-Razavî, s. 292, 295). Sünnetin çelişkili ifadeler taşıdığını, râviler tarafından tahrif edildiğini, sahih diye adlandırılan hadislerin, hatta hasen rivayetlerin son derece az olduğunu, esasen sahihlik denen şeyin râvilerin iddiasından ibaret bulunduğunu, gerçek âlimlerin bu önemli konu ile uğraşmayı, son derece katı ve değişmez kurallara dayanan muhaddislere bıraktıklarını ileri sürmekte, araştırmaları sırasında Hz. Peygamber’in -Kur’an’ın yazılmasında olduğu gibi- hadislerin yazılması için kâtipler görevlendirmediği gerçeğini farkettiğini söylemektedir. Ebû Reyye’nin hadislerin güvenilir bir şekilde zamanımıza gelmediği kanaatine, ileri sürdüğünün aksine araştırmaları sonucunda varmadığını ve bu araştırmalarını hadisler etrafında birtakım şüpheler uyandırmak maksadıyla yaptığını gösteren önemli deliller vardır. Bunlardan biri, herhangi bir konuda eserlerinden nakiller yaptığı bazı âlimlerin o konuda kendisi gibi düşündükleri kanaatini uyandırmaya çalışmasıdır. Meselâ Hz. Ömer’in İbn Mes‘ûd, Ebü’d-Derdâ ve Ebû Mûsâ el-Ensârî’yi çok hadis rivayet etmeleri sebebiyle hapsettiği yolundaki rivayeti, Edvâʾ ʿale’s-sünneti’l-Muhammediyye’nin ilk baskılarında İbn Hazm’ın el-İhkâm’ından nakletmiş ve bu rivayeti İbn Hazm’ın da kabul ettiğini gösteren ifadeler kullanmıştır. Kendisine yazılan reddiyelerde, İbn Hazm’ın bu haberi naklettikten sonra onu ağır ifadelerle tenkit ettiği, Hz. Ömer’in böyle bir şey yapmadığını ispatladığı belirtilince kitabın daha sonraki baskılarında, bu asılsız rivayeti onu tenkit etmeye gerek görmeden nakleden Zehebî’den alıp kaydetmiş ve İbn Hazm’dan hiç söz etmemiştir. Peşin hükümlü olduğunu gösteren hususlardan biri de yaptığı nakilleri kanaatini doğrulayacak şekilde tahrif ederek almasıdır. Ebû Hüreyre’nin yalancı olduğunu ispat etmeye çalışırken sahâbîlerin de bu kanaati taşıdığını göstermek amacıyla el-Bidâye ve’n-nihâye’den (İbn Kesîr, VIII, 109), “Zübeyr b. Avvâm onun hadislerini duyunca ‘doğru söyledi, yalan söyledi’ dedi” cümlesini almış, kitabın Türkçe tercümesinde bu ifade, “Zübeyr onun hadislerini duydukça ‘doğru söylemiş, yalan söylemiş’ derdi” şeklinde daha ithamkâr şekilde çevrilmiştir. Halbuki rivayetin devamından anlaşılacağı üzere Zübeyr b. Avvâm’a oğlu Urve, “Doğru söyledi, yalan söyledi” ifadesiyle neyi kastettiğini sormuş, Zübeyr de Ebû Hüreyre’nin bu rivayetleri Hz. Peygamber’den duyduğu hususunda hiçbir şüphesi bulunmamakla beraber rivayetlerin bir kısmını yerli yerinde ifade ettiğini, bir kısmını ise yerli yerinde ifade edemediğini söylemiştir. Burada kullanılan “kezebe” sözünün yalanla itham anlamı taşımadığı, “yanıldı, hata etti” mânasında kullanıldığı açıktır. Ebû Reyye, Ye’cûc ve Me’cûc’e dair bir rivayeti sebebiyle İbn Kesîr’in Ebû Hüreyre’yi tenkit ettiğini ileri sürerken de aynı yolu takip etmiştir. İbn Kesîr, Ebû Hüreyre’nin Kâ‘b el-Ahbâr ile bir arada fazla bulunması sebebiyle bu haberi ondan rivayet etmiş olabileceğini söylemiş, Ebû Reyye onun bu sözünü iktibasla yetinerek (Edvâʾ ale’s-sünneti’l-Muhammediyye, s. 208) İbn Kesîr’i Ebû Hüreyre aleyhine kullanmak istemiştir. Halbuki İbn Kesîr devamında, bu rivayeti Ebû Hüreyre’den duyan bazı râvilerin onun hadis olduğunu zannedip Hz. Peygamber’e nisbet ettiklerini belirtmiş (Tefsîrü’l-Kurʾân, V, 194) ve Ebû Hüreyre’yi savunmuştur. Ebû Reyye’nin bazan da nakilde bulunduğu metindeki en önemli kelimeyi atlamak suretiyle istediği sonucu çıkarmaya çalıştığı görülmektedir. Nitekim Hz. Ömer’in, Kâ‘b el-Ahbâr’ı eski milletlerle ilgili haberleri (el-hadîs ani’l-evvel) rivayet etmekten menettiğine dair cümlesinden “ani’l-evvel” ifadesini çıkarmış, böylece Kâ‘b’ın Hz. Ömer tarafından hadis rivayet etmekten tamamen alıkonulduğunu ileri sürmüştür (Edvâʾ ʿale’s-sünneti’l-Muhammediyye, s. 165). Ebû Reyye’nin Kâ‘b el-Ahbâr’ı, İslâmiyet’i içeriden yıkmak maksadıyla Hz. Ömer devrinde kurulan ve öncelikle halifeyi şehid eden gizli teşkilâtın ileri gelen bir üyesi olarak göstermesinin de (a.g.e., s. 147-149) bir dayanağı yoktur (bk. K‘B el-AHBÂR). Sahîh-i Buhârî ve Sahîh-i Müslim’de yer alan güvenilir rivayetleri uydurma oldukları iddiasıyla kıyasıya tenkit ederken, kendisinin kullandığı kaynaklarda bile başkaları tarafından uydurulup Ebû Hüreyre’ye nisbet edildiği açıkça belirtilmiş olan rivayetleri, Emevîler’i ve özellikle Muâviye’yi desteklemek için Ebû Hüreyre’nin uydurduğunu ileri sürmesi, onun bu konularda ön yargılı oluşunun bir başka delilidir (İbnü’l-Cevzî, II, 16-22; Süyûtî, I, 417-421; Edvâʾ ʿale’s-sünneti’l-Muhammediyye, s. 215). Eserleri. 1. Edvâʾ ʿale’s-sünneti’l-Muhammediyye ev difâʿ ʿani’l-hadîs (Kahire 1958, 1969; Sûr-Lübnan 1963). Sahâbe, hadis ve hadis rivayeti, mevzû hadisler, hadislerde İsrâiliyat ve mesîhiyat, Ebû Hüreyre’nin durumu, hadislerin tedvîni, hadis ilimleri, hadislerin kısımları, tanınmış hadis kitaplarının musannifleri, haber-i vâhidler gibi konuların ele alındığı eserin genel özelliği, hadisler ve muhaddisler hakkında Ehl-i sünnet âlimlerinin kanaatlerinin aksine görüşler ileri sürerek şüphe uyandırmak ve onlara güveni sarsmaktır. İslâm âlimleri, Ebû Reyye’nin bu kitabını tenkit maksadıyla çeşitli eserler kaleme almışlardır. Bunlar arasında Abdurrahman b. Yahyâ el-Muallimî el-Yemânî’nin el-Envârü’l-kâşife limâ fî kitâbi Edvâʾ ʿale’s-sünneti’l-Muhammediyye mine’z-zelel ve’t-tadlîl ve’l-mücâzefe (Kahire 1378/1958), Muhammed Abdürrezzâk Hamza’nın Zulümâtü Ebî Reyye emâme Edvâʾi’s-sünneti’l-Muhammediyye (Kahire 1379/1959), Muhammed Ebû Şehbe’nin Difâʿ ʿani’s-sünne ve reddü şübehi’l-müsteşrikīn ve küttâbi’l-muʿâsırîn (Kahire 1387/1967) adlı eserleri zikredilebilir. Ebû Reyye kitabını Mısır Kültür Bakanlığı’nın isteği üzerine Kıssatü’l-hadîsi’l-Muhammedî adıyla özetlemiş, fakat Ezher âlimlerinden Muhammed Ebû Zehre’nin eserde İslâm dinine aykırı hususlar bulunduğunu belirtmesi üzerine basımı engellenmiştir (Seyyid Murtazâ er-Razavî, s. 306). Kitabın Muharrem Tan tarafından Muhammedî Sünnetin Aydınlatılması (1988) adıyla yapılan Türkçe tercümesinde müellifin fikrî silsilesine uyulmadığı, keyfî takdim ve tehirler yapıldığı, hatta bir kısım yerlerin tercüme edilmediği görülmektedir. 2. Şeyhu’l-madîre Ebû Hüreyre (Kahire, ts.). Bu eser, Şiî âlim Abdülhüseyin Şerefeddin el-Mûsevî’nin Ebû Hüreyre (Beyrut 1397/1977) adlı kitabının bir kopyasından ibarettir. Her iki yazarın da Ebû Hüreyre’ye dair doğru bilgi vermek yerine her fırsatta onu, Emevîler ve özellikle Muâviye lehinde hadis uyduran bir yalancı olduğunu ileri sürerek küçük düşürmeyi hedef aldıkları görülmektedir. Ebû Reyye’nin yukarıda adı geçen kitabına yazılan reddiyelerde bu eserin muhtevası tenkit edilmekle beraber onun için müstakil reddiyeler de kaleme alınmıştır (bk. EBÛ HÜREYRE). 3. Dînullāhi vâhid ʿalâ elsineti cemîʿi’r-rusül (Kahire 1963, genişletilmiş 2. bs. 1970). Yayımlandığı zaman İslâmî çevrelerin tepkisine yol açan eserde, Ehl-i kitap diye adlandırılan yahudi ve hıristiyanların kâfir ve müşrik sayılmaması gerektiği, Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık ile diğer bütün dinlerin esasının bir olduğu görüşü savunulmaktadır. 4. Cemâlüddîn el-Efġānî (Kahire 1980). Efgānî’nin ıslahatçılığını ortaya koymak amacıyla kaleme alınmıştır. Müellifin, Efgānî hakkında Sayhatü Cemâliddîn el-Efgānî adlı bir eser daha yazdığı belirtilmektedir (Seyyid Murtazâ er-Razavî, s. 289). Ebû Reyye’nin ayrıca, bir kısmı yayımlanmayan ʿAlî ve mâ lâkāhu min ashâbi Resûlillâh, es-Seyyid el-Bedevî, Hayâtü’l-kurâ, Resâʾilü’r-Râfiʿî adlı kitapları kaleme aldığı zikredilmektedir (a.g.e., s. 289).
Tam adı:
Mahmud Ebu Reyye
Unvan:
Yazar
Doğum:
15 Aralık 1889
Ölüm:
11 Aralık 1970

Okurlar

3 okur okudu.
5 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok
Reklam
Henüz kayıt yok

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
440 syf.
8/10 puan verdi
·
28 günde okudu
Sünnet ve Hadisler
Nebimizin söylediği söylenen sözlerin yazılması, aktarılması, toplanılması ve kitap haline getirilmesi süreçlerini eleştirel bir gözle inceleyen güzel bir çalışma. Hadisler ile ilgili yaşanan tartışmaların Nebimizin döneminden bugüne kadar hiç değişmeden geldiğininde bir özeti niteliğinde.
Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması
Muhammedi Sünnetin AydınlatılmasıEbu Reyye · Yeni Zamanlar Yayınları · 20133 okunma