Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Egon Friedell

Egon FriedellAntik Yunan'ın Kültür Tarihi yazarı
Yazar
8.8/10
12 Kişi
57
Okunma
13
Beğeni
1.714
Görüntülenme

Egon Friedell Sözleri ve Alıntıları

Egon Friedell sözleri ve alıntılarını, Egon Friedell kitap alıntılarını, Egon Friedell en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sofist (σοφισταί)
"Sofist" sözcüğünün ilginç bir tarihi vardır. Σοφιστής, aslında basitçe "bilge" demektir. Herodotos'ta "sofistler" Solon, Pythagoras ve Orphiklerdir; Arrianos'ta ise Hintli brahmanlardır, o bunları "gymnosofistler", yani çıplak bilgeler diye adlandırır. Yedi bilgenin adı, οί έπτά σοφισταί' dır. Aiskhylos Prometheus'u bir sofist, yani "tini güçlü" olarak görür. Sophizein, bilge kılmak demektir ve öğrencilerine bilgeliği vaat ettikleri için sofistler kendilerine "bilgeleştirenler" derlerdi.
Sayfa 229 - Dost KitabeviKitabı okudu
Anaksimandros
"Şeyler, zamanın düzenine yaptıkları haksızlığın bedelini ödemek ve oluştukları şeylerin içinde yok olmak zorundadırlar, öyle de olması gerekir." Bireysellik bir suçtur, ebedi kökenden bir kopuştur, cezası ise dünya ruhunun evrenine geri dönüştür.
Sayfa 132Kitabı okudu
Reklam
Pythagoras ve Sayılar
Dünyayı tek ve çift rakamlar ilkesine göre sınıflandırdıkları bir tür tablo çizmişlerdir. Buna göre, 1 rakamı tek ve çift rakamlar dizisini meydana getiren asli rakamdır. Tek sayı sınırlı olandır, çift sayı ise sınırsız (çünkü sonsuza bölünebilir). Bu arada, asıl Yunan yorumuna göre sınırlı olan daha mükemmel olandır ve bu düalizme evrendeki karşıtlar denk gelir: Tekil ve çoğul, sağ ve sol, erkek ve dişi, aydınlık ve karanlık, iyi ve kötü, vs. Dahası, "nokta" birliğin ilkesidir; "çizgi" (iki nokta tarafından belirlendiği için) ikililiğin; "yüzey" üçlülüğün; "vücut" ise dörtlülüğün ilkesidir: 1, 2, 3 ve 4'ün bütün cisimler dünyasını oluşturmasının yanı sıra rakamlar dünyası da bu sayılardan ibarettir, çünkü 1 +2+3+4= 10 ve diğer sayıların tamamı, bu ilk dizinin yalnızca birer tekrarıdır.
Sayfa 134 - DostKitabı okudu
Deha, dünyayı bir oyun olarak görür, öyledir de zaten. Hellenler dünyanın en zengin ve en örnek, en derin ve en renkli oyunudur ve dünya onların ebedi ve değişen, eleştiren ve öven seyircisidir.
Roma'da Kadın
Ev kadınına sonsuz saygı duyulurdu ama içten bir saygı değildi : Koca ona yalnızca çocuklarının anası gözüyle bakardı. Latincede nikahına almak demek "in matrimonium ducere" demektir, yani anneliğe sevketmek. Romalıların evin kızlarına ne kadar az önem verdikleri, erkek ve kız kardeşlere "kardeş" yerine fratres, "biraderler" demelerinden ve kız çocuklarına isim vermek yerine çoğu zaman basitçe numara koymalarından bellidir.
Sayfa 150 - DostKitabı okudu
değişmeyenlerde bugün
Ev kadınına sonsuz saygı duyulurdu ama iç­ten bir saygı değildi: Koca ona yalnızca çocuklarının anası gö­züyle bakardı. Latincede nikâhına almak demek in matrimonium ducere demektir, yani anneliğe sevketmek.
Sayfa 150Kitabı okudu
Reklam
Thukydides’in eserinde Perikles şöyle der: “En saygın kadın, erkeklerin ne övgüsüne ne de söv­güsüne hedef olan kadındır.”­
Sayfa 199Kitabı okudu
Antikçağın insanı doğayı nesnel bir biçimde kişileştirir, modern insansa doğaya öznel nitelikler yükler. Birine göre doğa, kendisinin esrarengiz bir biçimde yoğunlaşmış içkin heyecanlarını yansıtan ebedi bir aynadır; diğerine göreyse soğuk, suskun ve neredeyse kötü niyetle kendisini süzen bir gözdür.
Sayfa 48 - DostKitabı okudu
Herakleitosçu Kratylos ise aynı nehre girmenin bir kez bile mümkün olmadığını söyleyerek işi daha da ileriye götürmüş ve bir yaştan sonra da konuşmayı tamamen bırakarak ebedi akışa parmağıyla işaret etmekle yetinmiştir - onun kastettiği muhtemelen şuydu: Oluş öylesine uçucu ve kavranılamazdır ki, onu sözle sabitlemeye çalışmak sahteleştirmek demektir.
Sayfa 140 - DostKitabı okudu
Paris'in Seçimi
Bu gerçeği Schiller gençliğinde şu ölümsüz cümleyle dile getirmiştir: "İnsan, yalnızca oynadığı yerde bütünüyle insandır." Bu açıdan baktığımızda, Paris'in yargılanışı efsanesi de daha derin bir anlam kazanır. Paris gibi Hellenler de, Hera'nın, Athena'nın ve Aphrodite'nin yetenekleri arasında bir karara varmak durumundaydılar. Eğer isteselerdi birleşir ve dünyaya hakim olabilirlerdi: Yegane ciddi rakipleri Kartacalılar ve Persler bile bunu engelleyemezdi. Ve eğer güçlerini bu nokta üzerinde yoğunlaştırsalardı, o eşsiz kavrayışları sayesinde dünyanın ardına en derin gözlerle bakabilir, en yüksek bilgeliğe erişebilirlerdi. Ne var ki onlar güzelliği seçtiler, hatta gerçek Helena Mısır'da olduğu için güzelliğin de yalnızca hayalini seçmiş olan Paris'in yolundan gittiler. Görüntünün görüntüsünü her şeye tercih etmekte muhtemelen haklıydılar. Nietzsche, "Onlar derin oldukları için yüzeyseldi," derken bunu kastediyordu.
Sayfa 55 - Dost KitabeviKitabı okudu
Reklam
İzlenimlerden yoksun kalan tinin kaderi yetersiz beslenmedir; eylem malzemesinden yoksun kalan azmin akıbeti körelmedir.
Ro­malıların evin kızlarına ne kadar az önem verdikleri, erkek ve kız kardeşlere “kardeş” yerine fratres, “biraderler” demelerin­den ve kız çocuklarına isim vermek yerine çoğu zaman basitçe numara koymalarından bellidir.
Sayfa 150Kitabı okudu
Tragedyalarda Koronun Önemi
Aiskhylos ikinci oyuncu, Sophokles de üçüncü oyuncu geleneğini başlatmıştır. Bu sayede rollerin sayısı rahatlıkla yarım düzineye çıkartılabiliyordu. Euripides'te rol sayısı daha çok sekizdir, hatta Phoinissai'de [Fenikeli Kadınlar] on birdir. Buna rağmen diyalog biçimi hep korunmuştur. Üçlü konuşmalara hemen hemen hiç rastlanmaz. Bu üslupla ilgili bir ilke olsa gerek. Bunlara düet demek belki daha doğrudur, çünkü hitabet de bir tür şarkıydı. Fakat eserin kahramanı aslında korodur, eserin sıklıkla ona göre adlandırılmasının nedeni budur. En azından tinsel kristalleşme noktasıdır koro, zaten genelde en çok buna dikkat edilir. Yeni bir tragedyadan "yeni koro" diye söz edilirdi . Dramın ve yaşamın anlamı ondadır. Bu demokratik bir şeydir, çünkü gerçekten de, eski söylenin kadrosunu oluşturan "Kahramanlar"ın hybris'ini [aşırılık, küstahlık] kıyasıya eleştiren vox populi'yi [halkın sesi] temsil ederdi. Kamuoyunun sesi olduğu için bilgedir, ama eylemi gerçekleştirenlere kıyasla banaldir.
Sayfa 210 - Dost KitabeviKitabı okudu
Gorgias
Felsefesinin üç temel aksiyomu şunlardı: Hiçbir şey yoktur; olsaydı bile tasavvur edilemezdi; olsa ve tasavvur edilebilse bile ifade edilemezdi. Bu ilkelerin en dikkat çekicisi, üçüncü ilkedir, zira Gorgias'a göre ifade araçları, yani sözler tasavvurların salt birer imidir (σμείσν), halbuki im ve imlenen birbirinden hep farklıdır. Skolastik de son demlerinde aynı sonuca ulaşmıştı, yani nominalizme [adcılık]. Buna göre sözcükler kuru birer signum'dur, şeyleri yalnızca imlerler, tıpkı dumanın ateşi, inleyenin de acıyı imlediği gibi, ama bu yüzden imledikleri şeye benzemeleri gerekmez.
Sayfa 231 - Dost KitabeviKitabı okudu
Mısırlı çocuk gibi oynarken, Yunanlı bir sanatçı gibi oynar. Sanatçının diğer insanlardan farkı şudur: Sanatçı, eşyanın yararına değil, özüne bakar; eşya benim için nedir, sorusunu sormaz. Sorduğu soru şudur: Eşya kendisi için nedir? İşte bu yüzden sürekli yeni şeyler keşfeder, keşfetmek zorundadır. Bizim fayda dediğimiz şey, türün talebidir ve hep aynıdır; yaratılmışların sırrı ise, onların eşsiz olmalarıdır.
Sayfa 55 - DostKitabı okudu
86 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.