Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Elif Çınar

Elif ÇınarMor Gezegenin Gizli Suçluları yazarı
Yazar
8.2/10
10 Kişi
15
Okunma
0
Beğeni
1.226
Görüntülenme

Elif Çınar Sözleri ve Alıntıları

Elif Çınar sözleri ve alıntılarını, Elif Çınar kitap alıntılarını, Elif Çınar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Oyun“ adlı öyküden...
(…)İlk gün rol dağıtımı, doğaçlamalar, ısınma çalışmalarıyla geçer, sonraki günler çalışmalar bir düzene oturur, yoğun ve yorucu bir dönem başlar diye düşündü. Defalarca tekrarlar yapılır, ezberler unutulur, sahneye giriş-çıkışlar karıştırılır, kimi zaman dekor devrilir; yorgun düşen oyucular uyuklamaya başlar. Gece geç saatlere kadar çalışılacağı için kimi semtlere vasıta bulunamaz, eve gitmek sorun olur. Çalışma bittikten sonra zorunlu olarak hep birlikte gruptan bir arkadaşın evine gidilir, diye düşündü. Gece geç saatlere kadar sürer sohbetler, birkaç saatlik uykuyla sabah edilir. Bu sohbetler sırasında bir yakınlaşma başlar, herkes birbirini daha iyi tanıma fırsatı bulur, kırk yıllık dost gibi kaynaşır birbiriyle diye düşündü.
Reklam
“Seher“ adlı öyküden...
Kadın içeri girdi. Şöminenin yanına yürüdü. Çıtırdayarak yanan kütüklerin kızıl aleviyle aydınlanan oda loş ve sıcaktı. Soğuktan sımsıkı sarındığı kürkünü zarif bir hareketle çıkardı kadın. Çıplak omuzları bir mermer kadar pürüzsüzdü. Orta yaşlı, olgun ve yakışıklı adamın kendisine uzattığı kadehi aldı. Pencereye yürüdü. Gölün üzerine yansıyan ayın parlak ışıkları sakin suda oynaşıyordu. Bu manzara başımı döndürüyor, diye fısıldadı güzel kadın. Uzun boylu, geniş omuzlu, atletik yapılı yakışıklı adamın siyah kirpiklerle çevrili gri lacivert gözleri ihtirasla parladı. Bu ihtiraslı bakışlar kalkık burunlu, dolgun dudaklı güzel kadının bir yaprak gibi titremesine yetmişti. Adam cebinden çıkardığı elmas taşlı yüzüğü kadının ince ve zarif parmağına geçirdi. Genç kadın çelik gibi güçlü kollara bırakıverdi kendini. Adam çevik bir hareketle kadının incecik belini sımsıkı kavrayıp onu şöminenin önündeki kaplan postunun üzerine yatırdı. Yukarı sıyrılan saten eteklik güzel kadının bir sütunu andıran bacaklarını açığa çıkarmıştı. Uzun, kıvrık kirpiklerini yumdu kadın. Islak dudakları aralandı. Şöminedeki ateşten yansıyan alevler güzel kadının altın sarısı saçlarında dans ederken, odaya yayılan müzik genç kadının kadife gibi yumuşak teninde dolaşan usta parmaklara eşlik ediyordu. Kapının açılmasıyla irkildi Seher. “Yağmur bastırdı, ayakkabıları içeri al,” dedi annesi, elindeki karton parçalarını sobanın içine sokmaya çalışırken. Eteğinden sular damlıyordu. Kaldığı sayfanın kenarını kıvırıp kitabı kapattı, kollarını iki yana açıp gerindi Seher.(…)
“Gitmeden“ adlı öyküden...
(…)Duygu Asena’nın kitaplarını okuyacak, okuyup okuyup kocasına sataşacaktı.(…)
“Rica” adlı öyküden...
(…)Kravatını çıkarıp çekmeceye atarken, “İki ucu boklu değnek!..” demişti. “Biz de çocuk okutuyoruz!..” demişti. “Bakanlığın belirlediği bütçeye ulaşabilmek için bu parayı toplamak zorundayız,” demişti. “Bize verilen performans notu topladığımız paraya göre belirleniyor,” demişti. “Kimse benim kariyerimle oynamasın!” demişti. “Ondan alma, bundan alma; kimden alacağım!” demişti.
“Rica“ adlı öyküden...
(…)Cüzdanında elli milyon, biraz da bozukluk vardı ama on yedi milyon su parası yatıracaktı, otobüse, dolmuşa para verecekti… Yok, otuzdan fazla yatıramam, diye düşünmüştü. Keşke, demişti kendi kendine, keşke becerebilsem de, bu yaptığınız yasaya aykırıymış, para isterseniz şikayet ederim, mahkemeye veririm, gazetecileri, televizyoncuları yığarım kapınıza diyebilsem demişti. Hakkını arayanlara, kavga dövüşle de olsa işini halledenlere imrenmişti hep. Arsızlık edenler, sözgelimi, otobüste, dolmuşta şoförün, in, demesine aldırmadan sırıtarak kapı ağzındaki sıkışıklıkta kendine yer açmaya çalışanlar, ben sıradayım, deyip bankada, şurada burada sıra bekleyenlerin önüne geçen açıkgözler ayrıydı. Onları ayıplardı. Arsız, yüzsüz olmak ayrıydı, hakkını aramak ayrı.(…)
Reklam
“Gader’in Mektubu“ adlı öyküden...
(…)Tuttum, kömürlüğün kapısını kırdım. Sobanın üstüne kazanı koydum, altını otladım. Gürül gürül bir yanıyor ki soyka. Ama kömür olmadı mı, odun hemen geçiyor. Evin içi tezden soğuyor. Somyanın üstüne yorganı attım. Bunları sırayla soyup teşte soktum. Görsen Güzün abla yıkanıp teştten çıkan yorganın altına girmek için somyanın üstüne bir hotluyor. Onlara oyun geliyor, gülüşüyolar. Kirliler birikti, temiz pırtı bulamıyorum ki yıkadığım yavrumun sırtına takıyım. Kirlileri yıkayıp kurutana kadar yorganın altından çıkmadılar. Allah yüzüme baktı da seçim zamanı beş torba kömür aldım. Aldım dediysem parasıynan sanma. Seçim otobüsü geldi mahalleye. Kapı kapı gezip oy istediler. Bizim kapıyı da çaldılar. Oyum size dedim, beş torba kömürü aldım. Ne oy verdim ne bir şey ettim. İnsan paraya mühtaç kaldı mı, yalancı da oluyor, kahpe de oluyor.(...)
“Bahar Dalı“ adlı öyküden...
Bu işi bağa benim gızın oğretmeni buldu. Konfeksiyonda iş bulamayıncı yeniden gundeliğe başladıydım. Gızın oğretmeninin evine de gidiyodum. Bizim sandıkaya çaycı alınacak, çalışın mı dedi. Çalışmam mı dedim. Aldı beni gotürdü. Başkan dedi ki, mayışın üç yüz elli milyon olacak dedi. Cumartesi gunleri çalışırsın dedi. Sikortanı yapmak uçun uğraşıyoz. Seni sikortalı çalıştırmak uçun yazı gonderdik ama daha bi haber gelmedi dedi. Benim çalıştığım yere şube diyolar. Bi de esas yeri varımış. Oraya da genel merkez diyolar. Oranın da başkanları neyi varımış. Yazıyı oraya gondermişler. Sandıkanın gendine gore düzük mü tüzük mü, ne soykaysa, eyle bi şeyi varımış. Orda eyle yazıyomuş. Bizim buraya gayıtlı olanların sayısı çoğalıncı beni sikortalı yapacağlarımış. Her gece dua ediyom. Allahım, yavrularımın yüzüne bak, diyom, ne gadar oğretmen varısa hepisi sandıkaya gayıt osun diyom.(…)
“Çerçeve“ adlı öyküden...
Aynı sokakları adımlayıp birlikte girdiler binanın giriş kapısından. Birlikte çıktılar merdiven basamaklarını. Daire kapısından birlikte geçtiler. Kapıda kilit, girişte paspas yoktu. Duvarlarda çivi, kapılarda kir yoktu. Koltuk, halı, sehpa yoktu evde. Ayna, saksı, masa yoktu. Televizyon, perde, pencere, tencere yoktu. Bardak, kaşık, leğen, musluk, dolap, havlu, sabun yoktu. Ekmek yoktu evde. Makbuz, rehber, saat, takvim, telefon yoktu. Terlik, makas, ütü, fatura, avize yoktu. Toz yoktu evde. Tornavida, mangal, mum yoktu. Çekmece, çarşaf, soba, kömür, gaz, tuz, yağ yoktu. İs yoktu evde. Odanın tam ortasındaydı karyola. Çok acıkmışlardı, çok da gecikmiş. Oyalanmadılar. Biri yattı, bacaklarını araladı; yaşamı kucaklar gibi. Öteki onun üzerine uzandı; yaşama hükmeder gibi. Defalarca gıcırdadı karyola, bütün gecikmişliklere inat. Karyola her gıcırdadığında acemi melodiler yayıldı odaya. Hiç olmadıkları kadar var olduklarını duyumsadılar. Birinin adı Yar, ötekinin, Agyar.
“İpek” adlı öyküden...
(…)Kızlar oyunu bitirmiş, herkes evine dağılmıştı. Havanın karardığını fark etti. Kalktı, eve gitti. Annesinin öğlen yemesi için hazırladığı ekmeği aldı dolaptan. Bir parça ısırdı, içindeki patates kızartması buz gibi olmuştu, yemek istemedi canı. Annesi gelmeden bitirmesi gerekiyordu ekmeğini. Bu saate kadar aç mı kadın der, üzülürdü annesi. Dışarı çıktı, Zilli’ye seslendi. Yerdeki ekmek parçalarını kuyruğunu sallaya sallaya yedi Zilli, ekmek bitince bir iki yalandı, sonra olduğu yere kıvrılıp yattı.(…)
Reklam
"Bir kadını rahatsız etmek için şiddete gerek yoktu,o hayattan soğuturcasına gelen dik dik bakışlar bir kadını rahatsız etmek için çoktan yetip de kat kat artıyordu bile."
Sayfa 110 - KDYKitabı okudu
"İnsan misafirliğe bile giderken eli boş gitmiyor da ben neden ebediyete eli boş gideyim,der hep namaz kılardı."
Sayfa 88 - KDYKitabı okudu
“İpek” adlı öyküden...
(…)İpek eve girdi, yastığının altından bilyeyi alıp kapının önüne çıktı yeniden. Bilyeyi karanlığa doğru fırlatmaya niyetlendi, ama sonra vazgeçti, avcunun içinde tuttu. Zilli'nin yanına çömeldi, annesini beklemeye koyuldu. Çok paramız olunca babamız gelecek, annem işten çıkacak, hep evde olacak, dedi gözünün yaşını yenine silerken. Akşam serinliği çıkmıştı, üşüdü, eve girdi. Televizyonu açtı. Gıdıklı, gözlüklü bir kadın çocukların ruh sağlığı üzerine bir şeyler anlatıyordu. Onların gelecekte sağlıklı bir yetişkin olmaları için ebeveynin neler yapması gerektiğini, özellikle anneye düşen görevleri... Kafasını kadına yaklaştırdı, dilini çıkardı, bööö, dedi, yüzünü ekşiterek. Kapattı televizyonu. Yere yattı, eliyle tek gözünü kapatıp bilyeyi tepesindeki ampulün ışığına tuttu. Oynaşan halkaları seyrederek bekleyecekti annesini.
“Rica” adlı öyküden...
(…)O, oturduğu koltuktan kalkmak üzereyken, Faruk bey masaya geri dönüp çekmeceyi kilitlemiş, anahtarı cebine koymuş, “Ne oturuyorsun hanım, olmaz dedim. İşim gücüm var, seninle mi uğraşacağım,” demişti. Bağırarak, “Çattık yaaa!” demişti. Pek çok insan gibi, o da istenmediği yerde bir saniye bile kalmayacak kadar gururluydu. Ama öyle doğrudan
30 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.