Surları yıkılmış şehirlerden de geçtim, sobası tüten köylerden de. Kurumuş nehir yataklarını da gördü gözlerim, akşamın kızıllığının denizde nasıl söndüğünü de. Doğumları ölümler takip etti. Baharları kışlar. Aşkları yalanlar. Sevgileri nefretler. Yok etti. Çocukların kahkahasını da işittim kadınlarının susmasını da. Erkeklerin ciğerini kustuğunu gördüğümde hep yolumu değiştirdim. Hikaye kirlenmesin diye. Çünkü bu yolun sonunda mutlaka Azize'ye dönecektim. Alnım ak, hafızam kavi, kalbim kirlenmemiş kalsın istedim. Ona dönerken yanımda yeni hikayeler. Yüzümde gurur. Bak ben senin torununum Azize! Bak ben bu hikayeyi sen yokken uydurdum!
Ait olmadığımız yerde kendimizi kabul ettiremeyiz. Kendimizi kabul ettiremedikçe ait olamayız. Hep başladığın yerdesin yani. Misafirlik hissi gelip içime çörekleniyor yine. Ayaklarımın terlediğini, su topladığını hissediyorum. Bu ayakkabılar vuruyor, sıkıyorum, ben yürüyorum, derim soyuluyor, artık durmak istemiyorum. Ayakkabılarımı çıkarayım istiyorum ama bir yuvam yok. Üstelik çok şey istediğimi artık biliyorum. İyileşmek için yerleşmek lazım anlıyorum. Yerleşmek isterken gitmek gerektiğini, burada bana yer olmadığını da anlıyorum.