Yıllar önce okuduğu bir kitapta, Orta Asya'yı bu devirlerde görmüş bir Avrupalı gezgin şöyle diyordu;
-Türkkerin sosyal hayatında ahlaksızlıkla tanımlanabilecek herhangi bir davranışa asla rastlanmaz-
Arafta kalmış bir can nereye giderdi?...
İhtirasla sarılan güzel kokulu tenlerin çürüyüp yok olduğu bu dünyada devreye "hakiki aşk" girmeseydi sahiden kim mutlu olurdu?
"Aşk,aslında insan zihnini ele geçiren bir işgal.Başka hangi işgalin mağduru gönül rızasıyla bütün kilitleri açar,oturup yıldızları seyreder,şarkılar söylerdi?Halbuki dumansız ateşler içini kaplardı da kimseler bilmezdi."
Aynada ışıldayan gözlerinde sanki bu güzelliği el değmeden çürütecek sadakati saklıydı.Pek çok insan büyük cinsi iştahlarla günübirlik ilişkiler peşindeyken kendisi;bin küsur yıl evvel ölmüş o "Ruh adama" gönüllü tutsak olmuştu.