"Görülüyor ki, bu devlet sisteminin iyi işlemesi için padişah, ulema ve yeniçeri ocağı arasında bir ahenk bulunması lâzımdır. Böyle bir ahengin devamı ise, her şeyden önce, padişahın karakteri ile ilgilidir."
"Bu sırada Sultan Mustafa, tahtta rakipsiz kalmak için, Selim III. ile Şehzade Mahmud'un öldürülmesini emretti.
Kaatiller harem dairesinde ibadetle meşgul olan Sultan Selim'e alçakçasına saldırdılar. Silahsız olmasına rağmen Mustafa III.'ün oğlu, kendisini cesaretle müdafaa etti. Kaatillerinin çoğunu yere serdi. Fakat Nizam-ı Cedit çalışmalarında olduğu gibi hayatının son dakikalarını müdafaada da yalnız kaldı. Sonunda hançerler altında can verdi."
"Ulemayı bu yıkıcı çalışmalarında devlet işlerinden uzaklaştırılmış bazı vezirler desteklemekte idi. Bunlar padişahın, o devrin deyimiyle, vükelâ ile devlet işlerini görüşmesine kızıyorlar ve "Şah vakıf gerektir ahvale... Vükelâya kalırsa vay hale" sözü ile Selim III.'e yakın adamlarını çekemediklerini anlatmış oluyorlardı.
"Eğer Lâle devrinde Avrupa ile başlıyan bu yakınlaşma devam etseydi, hiç şüphesiz Osmanlılar, Batılıların müspet tesirlerini çok çabuk kabul edeceklerdi. Fakat Patrona Halil isyanı ile (1730) batılılaşmak yolunda ilk kupür hasıl oluyor."
"Gerçekte, Lale Devri, her şeyden önce yeni bir yaşama anlayışının ifadesidir. Nedim, 'Gülelim, oynıyalım, kâm alalım dünyadan' misraı ile bu anlayışı gösterir."