Pilevne batı Bulgaristan ve Balkan geçitlerine giden yolların kavuşak noktası idi. Osman Paşa burasını türlü tahkimat şekilleri ile müstahkem mevki haline getirmişti. Komutası altında 40 tabur kadar asker vardı. Ruslar ilk defa olarak 20 Temmuzda Pilevne'yi almak amaciyle taarruz ettiler ve Osman Paşa'dan da silleyi yediler, ezildiler. General Krüdner taarruzu yenilemiye karar verdi. 30 Temmuzda 30 yaya taburu, 30 süvari bölüğü ve 186 top ile yeniden taarruz etti. Fakat yeniden mağlûp edildi ve kuvvetleri perişan bir şekilde ricat ettder. Osman Paşa, karşı taarruza geçerek düşmanı takip etmek istedi. Fakat bunun için gerekli süvari kuvvetinden mahrumdu. Bundan başka harbi, İstanbul'da siyasî paşalar idare ediyordu. Pilevne'den çıkmamasını emrettiler. Halbuki bu sırada Gurko da eski Zağra'da mağlûp edilmiş bulunuyordu. Rus ordusunda yılgınlık ve ümitsizlik başlamıştı. Eğer Süleyman Paşa Balkan geçitlerine karşı savaşı indirip de Osman Paşa da Rusları taarruz hareketi ile takip etseydi belki de Rusları Tuna'dan öte tarafa atmak mümkün olurdu. Fakat böyle olmadı. Osmanlı komutanları birbirleriyle irtibat kurmadan harbediyorlardı. Zaten fennî mânada bir başkomutan da yoktu. Harp Yıldız Sarayından idare ediliyordu. Halbuki tarih, saraydan idare edilmek suretiyle bir harbin kazanıldığını ne kaydetmiştir ne de kaydetmesine imkân ve ihtimal vardı. Bu yüzden, Abdülhamit II., vükelâsı ve paşaları, farkında olmadan ordusunun başında ve içinde bulunan Rus Çarına hizmet etmiş oluyorlardı.