II.
Telaşla iştigal...
Nasıl anlatsam bilmiyorum,
Kelimeler kifayetsiz,
Sözler anlamsız bugün.
Otobüsten iner inmez yeni bir telaşe başgösterdi. İnsanlarla birlikte hep bir adımla tempo tutarcasına
hastanenin eski kapısından içeri koşar adımlarla yürüyorduk. Annem hızlıydı. Buraları gayet iyi
biliyordu. Rahmetli babaannem ve büyük babam için de buralarda koşturup durmuştu. Ben ilk defa
geliyordum. Bu kadar devasa bir hastane gözümü korkutuyordu. Hiç bizim oradaki hastanelere
benzemiyor.
Hızla yol almamıza rağmen bir türlü gideceğimiz yeri bulamıyorduk. Belimin ağrısı da iyice
artıyordu. Annemin ardından koşmayı bırakıp, adımlarımı yavaşlattım. Birkaç adım sonra da durup
annemin gireceği binayı gözlemeye koyuldum.
Salih duvara yaslanmış önündeki radyoya bakakalmıştı. "Günaydın" dedim.
Şarkının ağırlığıyla ufalmış göz kapaklarını zar zor kaldırıp küçük parlak gözbebeklerini yüzüme
doğrulttu, gözaltları tarifsiz bir biçimde kızarmıştı. Baharı bekleyen güz gibiydi. Ölümü bekliyordu.
Ben de o da bunu çok iyi biliyorduk. Çok yakın bir zaman sonra çaresiz yatağında ölüm ile
yüzleşeceği günü bekleyecekti. Tatbikî böyle olmasını normal karşılamak da acımasızlık olurdu.
"Salih duvara yaslanmış önündeki radyoya bakakalmıştı. "Günaydın" dedim.
Şarkının ağırlığıyla ufalmış göz kapaklarını zar zor kaldırıp küçük parlak gözbebeklerini yüzüme
doğrulttu, gözaltları tarifsiz bir biçimde kızarmıştı. Baharı bekleyen güz gibiydi. Ölümü bekliyordu.
Ben de o da bunu çok iyi biliyorduk. Çok yakın bir zaman sonra çaresiz yatağında ölüm ile
yüzleşeceği günü bekleyecekti. Tatbikî böyle olmasını normal karşılamak da acımasızlık olurdu."