Hegemonya aracılığı dışında hiçbir toplumsal
tamlık erişilebilir değildir: hegemonya, tamamen mitsel olması nedeniyle (bizim terimlerimizle, 'yetersiz varlık' olarak deneyimlenen bir durumun, tam anlamıyla pozitif tersidir) her zaman bizden kaçacak olan bir tamlığın kısmi bir nesneye yatırımından başka bir şey değildir. Objet petit a'nın mantığıyla hegemonik mantık, yalnızca benzer değildir, bunlar açıkça özdeştir. Bu nedenle, Gramscici uğrak, Marksçı gelenek içinde böylesine önemli bir epistemolojik kırılmayı temsil eder: Marksçılık geleneksel olarak sistematik biçimde kapalı bir tümlüğe erişme (son kertede ekonominin belirleyiciliği vb) düşüne sahipken, hegemonik yaklaşım, kararlı bir biçimde bu özcü toplumsal mantıktan uzaklaşır. Mümkün olan tek tümleştirici ufuk, mitsel bir tümlüğün temsilini üstlenen bir kısmilik (hegemonik güç) tarafından sağlanabilir.
Freudçu bilinçdışının keşfinin başlıca ontolojik sonucu, temsil kategorisinin, ikinci bir düzeyde, kendini önceleyen, doğrudan kavranabilen bir tamlığı kolayca yeniden üretmemesi, fakat tersine temsilin nesnelin kuruluşunda mutlak olarak ilk düzey olmasıdır. Bu nedenle en başından üstbelirlenmemiş olan hiçbir anlam yoktur. Ilksel annenin salt mitsel bir nesne olmasıyla birlikte, bir objet pelit a'ya radikal bir yatırım aracılığı dışında ulaşılabilir jouissance yoktur. Böylece objet petit a birincil ontolojik kategori olur.
Hangi toplumsal gücün hegemonik temsili olacağı, olumsal bir mücadelenin sonucudur; fakat belli bir toplumsal güç bir kez hegemonik hale geldiğinde, bütün bir tarihsel dönem boyunca öyle kalır. Yatırım nesnesi olumsal olabilir fakat kesinlikle ilgisiz değildir, istendiğinde değiştirilemez. Bununla radikal yatırımın ne anlama geldiğinin tam bir açıklamasına ulaşmış oluyoruz: Duygu (yani keyif) yatırımın özüdür, onun olumsal niteliği ise formülün 'radikal' kısmına işaret eder.
Anne/çocuk ikiliğinin mitsel bütünlüğü, karşılanmamış taleplerin getirdiği yerinden edilmeler tarafından - kendi karşıtı olarak - çağrıştırılan elde edilememiş tamlığa karşılık gelir. Bu tamlığa ya da bütünlüğe duyulan özlem, yine de kolayca kaybolmaz; itkilerin nesneleri olan kısmi nesnelere aktarılır. Politik terimlerle bu, tam da benim hegemonik ilişki dediğim şeydir: Olanaksız evrensellik rolünü üstlenen belli bir tikellik. Bu nesnelerin kısmi niteliği, özel bir öyküden kaynaklanmayıp bizatihi anlamlandırmanın doğasına içkin olduğundan, Lacan'ın objet pelit a'sı, toplumsal ontolojinin anahtar öğesidir. Bütün her zaman parça tarafından somutlaştırılacaktır. Bizim çözümlememizin terimler içinde, hegemonik olmayan hiçbir evrensellik yoktur.