Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Esra Dicle Başbuğ

Esra Dicle BaşbuğResmi İdeoloji Sahnede yazarı
Yazar
Derleyen
9.0/10
1 Kişi
4
Okunma
2
Beğeni
688
Görüntülenme

Esra Dicle Başbuğ Sözleri ve Alıntıları

Esra Dicle Başbuğ sözleri ve alıntılarını, Esra Dicle Başbuğ kitap alıntılarını, Esra Dicle Başbuğ en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ülke modernleşmesinin ve ekonomik bağımsızlığın sağlanmasının köylerden başlayacağını düşünen Kemalist seçkinler, ivedilikle yürütülmesi gereken sanayileşme atılımları için özel teşebbüsün yetersiz kaldığını görünce harekete geçerler. Bu süreçte öncelikle köyün sorunları tespit edilir. Köyün imarının sağlanması ve tüm sorunların kaynağı olarak gösterilen köylünün eğitimsizliğinin giderilerek köylünün yetiştirilmesi, köy kalkınma projesinin iki ana hedefi olarak belirlenir. Bu sorunlarin çözümünde köylülerin ve şehirlilerin devlete topyekün destek vermesini sağlamak ve onları harekete geçirmek için köylüyle şehirli arasında var olan uçurumu kapatmak ve köylünün saf Türk ırkının değerlerini taşıdığını ileri sürerek köylüyü motive etmek amaçlanır. Kemalizmin halkı sınıfsız, imtiyazsız, eşit bir kitle olarak tanımlamasına paralel olarak o zamana kadar yönetimler tarafından hep mağdur edilmiş, hakkı yenmiş, küçümsenmiş olan köylünün herkesle eşit hak, imkan ve fırsatlara sahip hale getirileceği belirtilir. Halkevleri ve Halkodalarının köycülük şubeleri bu süreçte köy ve devlet arasındaki iletişimin sağlıklı olarak kurulması, köyün teşkilatlandırılması, köyün çocuk ve gençlerinin eğitimi, köylünün hurafelerden, eski ve verimsiz tarım ve hayvancılık yöntemlerinden kurtarılarak bilimin ışığında yeniden yapılandırılması, köylünün sanattan spora birçok alanda kendisini geliştirmesi, meslek edinmesi, bütün bunlarla birlikte köylünün devletine karşı vazifelerinin de bilincine varması gibi konularda önemli rol oynar.
Sayfa 213 - İletişim Yayınları, 1. BaskıKitabı okudu
Kemalizmin köycü söylemi tam da bu köylü algısını yıkmak ve köylünün hak ettiği değeri görmesini sağlamak üzerine kurulacaktır. Bu amaçla köylünün Türk milletinin özünü oluşturduğu belirtilerek onun üretim gücü, çalışkanlığı, bilime yatkınlığı, dürüstlüğü, cesareti, vatana bağlılığı yüceltilir. 1930'larda birçok köycü, ulusal kültürün saf ve tamamen korunmuş olarak bulunduğu yerlerin köyler olduğunu vurgular. Nitekim ulusal kültürün özünün köylerde bulunduğu inancı, sadece Cumhuriyet'in değil pek çok milliyetçi söylemin parçasıdır.
Sayfa 227 - İletişim Yayınları, 1. BaskıKitabı okudu
Reklam
Yeniliği, gücü ve ilerlemeyi temsil eden gençlik, devletler için önemli bir kitledir; faşizm, Nazizm, komünizm gibi siyasi yönetimlerin ve ideolojilerin sembolü olur. Mussolini döneminde İtalya'da gençlik "kahraman ruh" olarak ifade edilirken faşizm ve gençlik özdeşleştirilir; faşizm, gençlik, güzellik, ateş ve harmoni olarak tanımlanır. Parti ve rejim tarafından bedenleri ve zihinleri terbiye edilen, atletik, savaşçı, zeki ve ulusçu olarak çizilen gençlik, ulus-devletin simgesi, rejimin garantisi haline getirilir. faşizm, gençlik, güzellik, ateş ve harmoni olarak tanımlanır. Parti ve rejim tarafından bedenleri ve zihinleri terbiye edilen, atletik, savaşçı, zeki ve ulusçu olarak çizilen gençlik, ulus-devletin simgesi, rejimin garantisi haline getirilir.
Sayfa 105 - İletişim Yayınları, 1. BaskıKitabı okudu
Yeni bir ulus yaratma sürecinde tarih, dil, mitoloji, din, kültür, hukuk, eğitim, ekonomi vb. unsurlar devlet tarafından modernleşme araçları olarak kullanılır. Sanayileşmiş bir ekonomi, tek tip bir eğitim, modernleştirici ideolojiyi yayacak entelektüel sınıf, devlet otoritesini tesis eden hukuk, halkı bir bütün halinde örgütleyen ve yöneten tek parti tek lider anlayışı ve tüm bunları bir arada tutan ve aynı amaca yönlendiren resmi ideoloji-kemalizm, yeni modern ulus devletin temel dinamikleridir. Bu doğrultuda altı okla kendisini tanımlayan, kemalist ideoloji, milliyetçilik ilkesiyle diğer milletlerden farklı ve üstün, kendi içinde ortak ve dayanışmacı bir millet oluşturmayı amaçlıyordu. Halkçılık, halkı farklı sınıflardan oluşmuş olarak değil, Türk halkının bireysel ve toplumsal hayatındaki iş bölümünün gereklerine göre çeşitli mesleklere bölünmüş bir topluluk olarak ele alıyordu. Bu ilke gereği devlet de yeniden bölüşümcü bir toplumsal düzen tesis etmekle görevlendiriliyordu. Laiklik ilkesiyle din bir vicdan meselesi haline geliyor, devletin kontrolünde bir din anlayışı yerleşiyordu. Devletçilik ilkesi gereği devlet, elinde bulundurduğu ve müdahale edebileceği her türlü ekonomik gücü dağıtan bir kaynak görevi üstleniyordu ve bu yetkiyi milli bir burjuvazi yaratmak yönünde kullanıyordu.
Sayfa 55 - İletişim Yayınları, 1. BaskıKitabı okudu
Ulus-devletlerin yapılanmasında en önemli aşamalardan birisi de köklü ve güçlü bir geçmişin inşaasıdır. Bir milletin tarihi ortak bir geçmiş, ortak bir yurt ve ortak bir dil vurgusuyla kurulur. Milletin üyelerinin; güçlü geçmişleri, anayurtları ve köklü dilleriyle gurur duymaları sağlanır. Şanlı bir tarih vurgusu ve devlet geleneği milletin, sonrasında başka yerlerde millet olma ve devlet kurma süreçlerinde öncülük ettiğini de gösterir. Köken, soy, göç, kahramanlar ve azizlerle "altın bir çağ" vurgusu yapılır. Dolayısıyla bahsedilen unsurlar üzerinden tutarlı bir mitolojik ve sembolik söylem üretilerek milli birliğin koşulu sağlanmış olur. Bu bilinç etrafında birleştirilen halka; tarihi, anayurdu, dili, kimliği, diğer medeniyetlerden farkını öğreten tarihyazımı, gündelik pratikler içinde de kendisini üretir. Resmi tarih söylemine bağlı olarak gündelik hayat içinde üretilen normlar, değerler, davranış şekilleriyle halk kuşatılır ve koşullandırılır. Kemalizmin resmi tarih söylemi de bu doğrultuda gelişmiştir.
Sayfa 21 - İletişim Yayınları, 1. BaskıKitabı okudu
Resmi tarih yazımında Fransız etkisi kendisini kuvvetle hissettirirken, diğer yandan Almanların tarihlerini çok gerilere götürerek destansı bir tarih ve söylem yaratma yolunda ki girişimlerinde bu süreçte etkili olur. Alman tarihçiliğinin devleti her şeye kadir bir güç olarak gören idealist ve devletçi özellikleri, devletin yanında ulusu da yücelten yaklaşımları Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihçilik algısını şekillendirmiştir. Özellikle 1930'ların ikinci yarısında cumhuriyetçi liderler, devlet gücüne destansı bir nitelik kazandırma ihtiyacı duydukları zaman, Alman ulusçu tarihçilerinin yöntemleri bu ihtiyaca cevap vermiştir.
Sayfa 166 - İletişim Yayınları, 1. BaskıKitabı okudu
Reklam
Büyük dönüşümler, devrimler, kırılmalar, bir ülkeye yeni bir kimlik kazandırır ve böylece değişen pek çok unsur gibi tarih de gözden geçirilerek yeniden inşa edilir. Tarihin siyasi, kültürel ve milliyetçi amaçlarla kullanılması neredeyse evrensel bir durumdur. Avrupa'da, Asya'da, Amerika'da ve daha birçok yerde geçmişi yeniden keşfetmek, yaratmak, kurgulamak bilinen bir çabadır. Çoğunlukla da devlet politikasının bir parçasını oluşturur.
Sayfa 165 - İletişim Yayınları, 1. BaskıKitabı okudu
Milliyetçi metinler çeşitli sebeplerle bir dönem geri kalmış bir ulusun bir yandan kendi kültürel kimliğini koruyarak kendisini modernleştirebileceğini savunmaktadır. Bu nedenle cumhuriyetin kuruluş sürecinde Türklerin gerçek tarihi, gerçek kökeni, gerçek kimliği gibi sorulara verilen yanıtlar, cumhuriyet değerleriyle donatılır. Laiklik, hoşgörü, parlamentarizm, kadın-erkek eşitliği, sosyal adalet, hakim devlet, halk ordusu gibi özellikler, ortak ve değişmez tarihte de görülecektir. Böylece cumhuriyetle birlikte gelen değerlerin Batı'dan alınmadığı, zaten Türk tarih ve yaşayışında var olduğu anlatılmış olur. Milliyetçi söylem, Türklere, özellikle genç kuşaklara kimi zaman üstünlük duygusuna çok yaklaşan güçlü bir ulusal kimlik ve ulusal övünç duygusu aşılar. Bu da bir anlamda Avrupa'yı izleme ihtiyacını psikolojik olarak dengelemektedir.
Sayfa 201 - İletişim Yayınları, 1. BaskıKitabı okudu
Cumhuriyet söyleminin ötekileştirdiği Osmanlı, köy politikaları söyleminin oluşturulmasında da kullanılır. Köy ve köylülerin koşullarının Cumhuriyet'le birlikte nasıl bir değişim ve ilerleme içine girdiğini göstermek için öncelikle Osmanlı dönemindeki sıkıntıların altı çizilir. Bu bağlamda Osmanlı, şehirleri köylere üstün tuttuğu için sert bir üslupla eleştirilir. Bu ayrımcılık, köycü söyleme göre, Osmanlı'nın milliyetçiliğe ve köycülüğe düşmanlığından kaynaklanır. Osmanlı döneminde ulusal kültürün yok edildiği ve köycü bilincin oluşmasının engellendiği düşünülür. Bu nedenle Osmanlı aydınlarının köy ve köylüler hakkında yazdıklarını da, gösterdikleri ilgileri de basit ve samimiyetsiz bulurlar. Hüsamettiin Şemsi'nin kurtuluş oyununda Osmanlı devrindeki köy profili çizilirken, Osmanlı'nın keyfi yönetimi, köyün geri kalmasına sebep olması ve köylüyü sömüren idaresi anlatılır: "Padişahların içerisinde kardeş katili ve balıklara yem yerine para atacak kadar hatta sakallarına inci dizecek kadar katil ve maskaralar sayısızdır." Böyle bir yönetim altında elbette köylünün büyük sıkıntıları olacaktır. Bu sıkıntıların en önemlisi vergilerdir. "Bir yıkım olan vergilerden usan[an] ve "kendi mallarının hırsızı olmak zorunda kal[an]" köylülerin bu "keyfi uygulamadan belleri bükülmüştür. Ayrıca askerlik hizmeti de sadece köylünün sırtına yüklenmiştir.
Sayfa 223 - İletişim Yayınları, 1. BaskıKitabı okudu