Osmanlı Devleti, 1382 yılında Aya Sofia'yı aldıktan sonra, komplekssizce bu şehre Sofya demiştir.
(Güzeller güzeli kraliçe, azize Sofia'ya atfen Sofya denmiştir.)
Nazlı, güzel Neretva'nın boynunu mükemmel bir gerdanlık gibi süsleyen Mostar Köprüsü, Kanuni Sultan Süleyman'ın Mimar Sinan'ın kalfası Mimar Hayreddin'e 1566 yılında yaptırttığı bir mücevherdir.
Osmanlı Devleti, küçük hesapların, alınganlıkların devleti olmadı hiç bir zaman. Kayzer'in şehrine Kayseri, Smyrna'ya İzmir, Skopya'yı Üsküp yapmış, İznikmid'i İzmit... Varolanı değiştirmemiş sadece kendi ağzıyla söylemiştir. Böylece Büyük İskender'in babasası II. Filip'in şehrine de FİLİBE demiş çıkmış.
Dünya çok değişti dostlar. Hayat çok değişti. Hız kazandı her şey. Eskiden bir, hatta iki ayda yaşananlar yirmi dört saatte yaşanır oldu. Bu her ama her ögeyi de değiştirdi elbette. "Günler kısaldı Kanlıca'nın ihtiyarları/ Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları" diyen Yahya Kemal'e selam olsun. Sadece günler kısalmadı üstat; artık mesafeler kısaldı, aşklar azaldı, sözler sıradanlaştı. Ve yeni bir çağa girdik elbirliğiyle.
Çalın davulları çaydan aşaya
Mezarımı kazın bre dostlar belden aşaya
Suyumu da dökün boydan aşaya
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yara ver.
...
Yazdıkları benim, sensin, o. Yazdıkları biziz. Ne yazsa güzel yazıyor bu adam, Allah'ı var .Cennet kalemli öykücü. Öyküleri ile bizi cennete uyandıran adam. Yüreğimize üç çivi çakan adam. Tak! Tak! Tak!
Biri öykü, biri Sevgi, biri de insanlık.
Dergi denilince akla İstanbul gelir bu ülkede ilkin; Varlık, Türk Edebiyatı, Dergah, Yedi İklim, Ay Vakti hep İstanbul'dan neşet ediyor ya. İkinci olarak Ankara gelir, Hece, Hece Öykü, Edebiyat Ortamı, Kültür Ajanda, hep başkent patentlidir. İstanbul ile Ankara'nın façasını üç dergi bozdu: Kayseri'den Ihlamur, Konya'dan Mahalle Mektebi, Elazığ'dan Bizim Külliye bu üç dergiyle senelerdir, edebiyatta biz de varız dedi Anadolu. Üçünün de İstanbul'dan Ankara'dan geri kalır yanı yok. Muhteva/içerik yönünden de, estetik açıdan da.