Metafizikçiler tabiat ve canlılar hakkında iki önemli esas vazeder: Birincisi Varlığı Zorunlu olanın karşılıksız, sınırsız ve sonsuz cömert olmasıdır. O'nun nihai zenginliği varlığıdır ve bu anlamda bütün varlık O'na aittir. Şu hâlde cömertlik varlığının taşması ve tecelli etmesi anlamına gelir ki bu, sonuç olarak âlemi verir.
Öyleyse O'nun mevcutlar içerisinde herhangi bir türü, başka türlere karşı iradeye dayalı bir seçimle öncelemesi veya üstün kılması söz konusu değildir. İkincisi ise O'nun varlık bahşetmesi ve tecelli etmesinin akıl, bilgi, iyilik ve güzellik ekseninde gerçekleşmesi, bunun yanında varlıktan istifade etme ve tecelliye mazhar olmanın kabul ediciler tarafından sınırlandırılması ve mümkün haller tarafından izafileştirilmesidir.
Yani mutlak olan ancak izafi olan vasıtasıyla taayyün etmektedir. Şu hâlde tabiatta görülen mertebeli ve aşamalı varoluş zorunlu bir taayyündür. Bu durumda tabiattaki sonsuz denebilecek çeşitlilik Zorunlu Varlık'ın sonsuzluğunun, türlerin sabitliği ise O'nun mutlaklığının bir tecellisi sayılabilir. Bu taayyün sonucunda insan kabiliyet ve istidadıyla tam bir akla, mecbur kılınmış bir iradeye, buna bağlı olarak zorunlu bir özgürlüğe sahip olmaktadır.
Varlık piramidinde maymun ile insanın yakın iki tür olarak var olması, bu ikisinin ortak bir atadan geldiğini göstermez. Aksine bu durum, maymunun bazı açılardan insanlık seviyesine yaklaşan en üstün hayvan olduğunu gösterir. En üst türün ortaya çıkması için diğer türlerin mevcut olması yani minarenin aleminin konulabilmesi için zirveye kadar ki kısmın oluşması gerekir. Şu hâlde bir bütün olarak hayvan piramidinin kurulması insanla tamam olmaktadır. Piramidin sıralı varoluşu, bir türün diğerini doğurduğunu değil biri doğmadan diğerinin doğum sırasının gelmediğini ifade eder. Bu açıdan dağın her bir kısmı birbirini tamamlamakla birlikte farklı özelliklere sahiptir. Bunun en açık göstergesi insanın sahip olduğu aklı, eli ve iradesidir. İbnü'|-Arabi'nin benzetmesiyle insan âlem aynasının cilası gibidir."*