Georg Lukacs önceden kabullendiği bir durumda bulunmaktadır: Dokuz yaşındayken İlyada destanının Macarca düzyazı çevirisini okumam en önemli çocukluk anılarımdan biridir. Hektor’un yazgısı, yani yenilgiye uğramış bir insanın haklı ve diğerlerinden daha kahraman olabileceği gerçeği benim tüm gelişimimin belirleyicisidir.
Brecht’in sanat zevki ise, ortaya konulan bağlantıları, görüngü ile öz arasına giren şeyleri ve karşıtlıkları tanımanın zevkidir. Brecht, zevki sanat yapıtı dışına çıkarır ve onu beklentiler için eyleme sokmak, yani uyum için savaşa sürmek ister. Ama buradaki uyum, yansıdaki değil, gerçeklikteki uyumdur. Gerçekçi yazım biçiminin bu olduğunu ileri sürer. Bu, Aristocu ile Aristocu olmayan sanat anlayışı arasındaki ayrımdır. Lukacs, büyük sanat yapıtının nihai anlamını arınmada (katharsis) görür.
Çünkü, romantiklerin yaşamı ele geçirmek için yararlandıkları şeylerin tümü, ancak güzel bir ölüm için yeterli olabilirdi. Onların yaşam felsefesi yalnızca ölüm felsefesi, yaşama sanatları ise ölmenin sanatıydı.
Lukacs yaşamı boyunca Marx’ın şu sorunu ile uğraştı: “...güçlük, Yunan sanatı ile destanının belirli toplumsal gelişim biçimlerine bağlılığını kavramakta değildir. Asıl güçlük, bunların bize hala sanat zevki vermesinde ve bazı bakımlardan norm ve erişilmez örnekler olarak değerlerini korumalarındadır.”
Şimdi durum açıklığa kavuşmuştur: Lukacs’ın dünyayı düşman çevre olarak algılayışı, sanatçıyı sorunlu birey olarak görüşü ve sanatı yaşamın düzen ilkesi olarak ele alışı bu soruyu yanıtlama çabalarının ilkidir.