Hiç bir Hıristiyanın bugüne kadar giremediği Eyüb Sultan Camii burada. Osmanlı hanedanının ilk padişahı Sultan Osman'ın kılıcı da bu camide muhafaza edilmekte imiş. Tahta çıkan her padişah, Mevlevi Şeyhi tarafından icra edilen bir merasimle bu kılıcı kuşanırmış(3). Bizdeki taç giyme merasimine tekabül eden bir merasim olsa gerek.
Bu erkek kalabalığının arasına serpiştirilmiş kadın miktarı da tahminin çok üstünde idi. Rahat ve korku suz Köprüyü geçmekte olan bu beyaz, kırmızı, mavi, yeşil ve mor renkli kıyafetlere bürünmüş kadınların, şeffaf peçeleri arkasında parlayan siyah gözlerinden başka bir şey görmek mümkün değildi. Bu siyah gözler umumiyetle Şark kadınının en büyük güzelliğini teşkil eder. Türk, İran, Yunan ve Çerkeş kadınlan bu parlak renkli biçimsiz ferace denilen kıyafet içinde, birbirleriyle âdeta rekabet halindeler. Bir çokları yaş maklı veya peçeli, bazıları da sanki dişçiye gidiyorlar mış gibi yüzlerini beyaz tüllerle sarmışlar.
Mrs. Max Müller’in mektuplarının kitaplaştırılmış hali olan ve II. Abdülhamid Han devri İstanbul ve Bursa şehirleri hakkında (tarih, turizm, kültür, din, ekonomi, siyaset, devlet yönetimi, folklor, sosyal hayat, mimari, sanat, eğlence, vb.) çok yönlü bilgiler veren eserin olabildiğince tarafsız bir gözle yazıldığını görmekten mutlu oldum.. Kitaptan beklediğim oranda olmasa da istediğimi buldum diyebilirim. Bazı subjektif değerlendirmeler tabiiki var ancak devrin siyaseti, yazanın Hristiyan dinine mensup bir İngiliz olması göz önüne alınınca daha fazlası da beklenebilirdi..