Parantezler
Şimdi her yeri kaplayan bu büyük resim, önceden küçük bir resimdi. Kitaplıktaki şu gümüş çerçevenin içine sığıyordu. Sonra ne olduysa oldu, oraya sığmamaya ve çerçevenin dışına taşmaya başladı. Bu kadarla da kalmadı. Çerçeveyi terkedip duvara geçti. Daha sonra büyüdü ve bütün duvarı kapladı. Bütün duvar, işte bu resim oldu. Ama orada da kalmadı. Diğer duvarlara bulaştı bu defa. Kısa bir zaman sonra, bütün duvarlar, tavan, yer ve evdeki bütün eşyalar onunla kaplandı. Şimdi gözümü açıp baktığım her yerde onu görüyorum. Sadece gümüş çerçevenin içi boş. Orada boşluk gülümsüyor.
"Gözlerimizle bakar, kalbimizle görürüz."
Sanki uzun mesafeler boyunca yürümüş gibi yorgunuz ama geldiğimiz hiç bir yer yok. Sanki her şeyi çok seviyormuş gibi yapıyoruz ama dünyamız kaskatı, içinde neredeyse hiç sevgi yok. Sanki her düğümün çözümünü biliyormuş gibi konuşuyoruz ama her yaptığımızla, her söylediğimizle düğümler daha da çözülemez hale geliyor. Milyon tane kitap deviriyoruz görünüşte ama o kitaplardan hayata yayılan hiçbir bilgelik yok.
Her yer tüketilip atılmış kelimelerle dolu... Milyarlarca kelime dolaşıyor atmosferin içinde... Belki hayatı tehdit eden en büyük kirlilik bu! Çiğnenip tükürülmüş sakızlar gibi eriyor, her yere yapışıyor bu sıvaşık kelimeler... Çoklar ama çok çeşitli değiller; aynı kelimeler sayısız kez çoğaltılıp etrafa savrulmuş sanki. Anlamın kıyameti kopmuş da geriye anlamsızlığın çok sesli işgali başlamış gibi...
“Aradığın şey o kitaplarda değil. Aradığın şeyi okuyarak bulamazsın. Sende eksik olan şeyi gözlerinle tamamlayamazsın. Aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın. Dünyadaki bütün kitaplar, bütün hesaplar, akıl oyunları, sayfalarca laf sevginin yerini tutmaz. Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın” buyuruyor Hazreti Şems, ne mutlu sevene, ne mutlu anlamaya kalbinden yol bulana...