Gülay Yedekçi sözleri ve alıntılarını, Gülay Yedekçi kitap alıntılarını, Gülay Yedekçi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir mimari stil olarak biyomimikri; biyolojik fonksiyonları göz ardı eden, bu fonksiyonlardan elde ettiği bilgiyi kullanmayan, doğal bir formun basit bir analojisi olarak kalmaktadır.
İnsan yapılarından farklı olarak, arılar ve termitler yapımlarının bir amacı ya da önceden tanımlanmış bir tasarımı yoktur, hatta son ürüne dair farkındalıklarının olduğunu söylemek güçtür
Biyomimikri; doğadaki malzemelerin kimyasal kompozisyonu ya da yapısı gibi belirli bir bilgi sağlamaktan ziyade ekolojik tasarım için en temel ve önemli araç kutularından biridir.
Hayvanların iskelet, sinir sistemi, beslenme, iletişim, duyumsal sistemleri gibi binaların da strüktür, sirkülasyon, korunma, enerji ve su kullanımı, iletişim, termal dengeleme gibi sistemleri vardır
Doğa, insanlar için yaşanabilir kalacak şekilde korunmalıdır. İnsanlar tarafından uygulanan çevresel tahrip kabul edilemez. İnsanların ekosisteme verdikleri zarar asgari düzeye indirilmelidir. Çevresel tahrip azaltılırken doğal kaynakların kısıtlı olduğu unutulmamalıdır. Bu durum mevcut kaynak kullanımına etki etmeli ve insanlar daha büyük bir kapalı sistemin parçası olduklarını unutmamalıdırlar. İnsan ve doğal sistemler karşılıklı etkileşim halindedir ve özünde tek sistemdirler. Sistem içerisinde bir parçayı değiştirmek bütün sistemi değiştirecektir. Planlama ve tasarımda doğal süreçlerin kullanılması düşünülmelidir.
Doğada var olan uyum ve ekosistem, kentler ve mimarlar için birer rehber olabilecek bilgiyi içermektedir. Doğada yer alan biyolojik yapıların etkinliği ve dayanıklılığı, bugün ve gelecekte özel mimari yapıların ortaya çıkartılmasını desteklemektedir.
Mimarlık ve doğadan etkilenme ilişkisi iki türlü incelenebilir; (1) form bulma kaygısı ile doğal formu yeniden üretmek, (2) yaşayan bir varlığın (malzeme, biçim, yapı, vb.) ortaya çıkışı sürecini tasarım düşüncesine aktarabilmek.
Neutra'ya göre insan yaratımları, statik, adapte olamayan ve kendini yenileyemeyen yaratımlardır, doğanın yaratımları ise dinamik ve kendini yenileyen yaratımlardır.
Mimarların kendilerine sormaları gereken soru şudur: Bizler hala mimarlığı bir "milli" mesele olarak görüp, pratik ve söylemlerimizi o milli sınırların içine mi hapsedeceğiz, yoksa mimarlığın uluslar-üstü dilini, kültürel ve ekonomik bağlarımız olan coğrafyalarla yeniden ilişkiler kurmak için mi kullanacağız Merkezini yitiren günümüz mimarlık dünyasında, geleceğin mimarlığının nasıl şekilleneceği biraz da bu sorunun cevabında yatmaktadır