Uyanık olalım! Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de “Ancak ve ancak Mü’minler kardeştir.” (Hucurat,10) buyurması, uyanık olmamızı istediği bir fermanı İlahîdir.
Andolsun ki Allah’ın peygamberinde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah’ı çok seven kimseler için en güzel örnekler vardır.
-Ahzab, 21
İsra, yani Allah-u Zülcelâl’in, Hz. Peygamber (s.a.v)’i gece vaktinde Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürmesi mucizesi, Kur’an-ı Kerim’de ayetle sabit olduğundan onu inkar eden kimse küfre girer.
Her gün bir melek, günah işleyen insanlara: “Yeter!” demekte, hayır ve salih amel yapanlara da: “Allahu Zülcelal’e doğru gelin!” diye nida etmektedir. Yeter ki biz, günahlarımızdan yüz çevirmeye gayret edip Allahu Zülcelal’e yönelelim. O zaman, Allahu Zülcelâl bize sahip çıkacak, çok nimetlerini bize nasip edecektir.
Rivayet edilmiştir ki, bizimle daima beraber olan Kiramen Kâtibin melekleri, insanın günahı ile Allahu Zülcelal’in huzuruna, Levhi Mahfuz’a giderler. Levh-i Mahfuz’a baktıkları zaman, beraberlerinde getirdikleri günahların, sevap olarak yazıldığını görürler. Sanki Allahu Zülcelal’in kuluna karşı hainlik yapmış gibi mahçup olurlar. “Ya Rabbi! Gördüğümüzden başka bir şey yazmadık!” diyerek, secdeye kapanırlar. O zaman Allahu Zülcelâl, onlara şöyle hitap eder: “Siz doğrusunuz. Yanlış bir şey yapmadığınız. Yalnız, kulum o günahı yaptıktan sonra, pişman olup ağladı ve tevbe etti. Siz onun günahını getirmeden, ben sevap yazdım.”
İşte, böyle azim bir sermayemiz vardır. Tevbeyi, ağlamayı ve yalvarmayı, kıymetsiz bir şey gibi görmeyelim.
Herşeyi Allah’tan İste!..
Bir gün Mevlâna Hazretleri Şeyh Selâhaddin-i Zerkûb’un dükkânında oturmuştu. Dostlar da dükkânın çevresinde halka olmuş ilâhî bilgiler ve sırlarla meşgul oluyorlardı. Birdenbire ihtiyar bir adam göğsünü döverek, ağlayıp sızlayarak içeri girdi; Mevlâna’nın ayağına kapandı, hüngür hüngür ağladı ve :
–Yedi yaşında bir çocukcağızım vardı. Onu çaldılar. Kaç gündür aramaktan dermansız bir hâle geldim; ama yine onu bulamadım, dedi. Bunun üzerine Mevlâna büyük bir hiddetle:
–Tuhaf şey bütün varlıklar Allah’ı yitirmişler, onu hiç aramıyor ve onun için de bir istekte bulunmuyorlar. Ne göğüslerini, ne de başlarını dövüyorlar. Sana ne oldu da göğsünü dövüyorsun. Senin gibi bir ihtiyar kendi çocukcağızının hasretiyle harap ve rüsvâ oluyor. Neden bir an Allah’ı aramıyor ve imdat istemiyorsun ki kaybolmuş Yusuf’unu Yakup gibi bulasın, buyurdu.
Çaresiz kalan ihtiyar derhâl tövbe etti ve göğsünü kapamağa başladı. Tam bu sırada onun kaybolan çocuğunun bulunduğu haberini getirdiler. (I, 118-119)