Gülnur Acar Savran

Gülnur Acar SavranBeden Emek Tarih yazarı
Yazar
Derleyen
Çevirmen
7.5/10
27 Kişi
146
Okunma
20
Beğeni
2.759
Görüntülenme

Hakkında

Gülnur Acar-Savran, sosyalist-feminist yazar. 1976 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde asistan olarak çalıştı.
Unvan:
Yazar
Doğum:
İstanbul, 1951

Okurlar

20 okur beğendi.
146 okur okudu.
11 okur okuyor.
185 okur okuyacak.
9 okur yarım bıraktı.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Reklam
Çocuk yapınca kariyer tatile çıkıyor.
Kadınlar hamilelik ve doğum iznine çıkmak konularında çok fazla ayrımcılığa uğradıklarını söylüyorlar. Pek çok firma kadınları doğum izninden döndükten sonra daha az önemli pozisyonlara yerleştirmeye çalışabiliyor.
cinsiyet kavramını toplumsal cinsiyetten ayırmanın getirdiği yapısal bozulma
2000’li yıllarda kadın kategorisinin yanısıra toplumsal cinsiyet kategorisinin de yapıbozuma tabi tutulmasına yol açmış ve cinsiyetin toplumsal cinsiyet söylemleri ve pratikleri tarafından doğallaştırılmış olduğu ileri sürülmüştür. Erkeklerle kadınlar arasındaki anatomik farklılıklar, toplumsal cinsiyetin müdahalesiyle dışlayıcı iki karşıt kategoriye dönüştürülmüştür.
Bu sistem öyle bir misyon biçmiş ki, sanki ev işleri kadınlara verilmiş.
Her ne kadar değiştirmek için anlamak zorunda olsanız da değiştirmek için örgütlenmenin, anlamaktan daha iyi bir yol olduğunu düşünüyorum.
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
324 syf.
·
Puan vermedi
·
290 günde okudu
"Erkeklerden Alacaklıyız"
Emeğin, erkeğin, toplumun, emperyalizmin kıskacındaki tüm kadınlara... Komşumuz M. Hanım sabah 4:00'de işe gider, öğlen 15:00 gibi eve gelir. Eve geldiğinde dinlenmesi gerekiyor ama iki yetişkin erkek çocuğu ve bir kocası olması sebebiyle ev işleri kendisine kalmış durumda. Ev işlerini yaparken aynı zamanda yemeği yetiştirmeye çalışıyor
Ücretli - Ücretsiz Emek Kıskacında Kadın
Ücretli - Ücretsiz Emek Kıskacında KadınGülnur Acar Savran · Sosyalist Feminist Kolektif · 20111 okunma
388 syf.
10/10 puan verdi
Kuramsal anlamda feminist felsefeyi geliştiren çok özel bir kitap. Özellikle marksist bir bakış açısıyla yaklaştığı ve pek fazla değinilmemiş olan ''görünmeyen kadın emeği'' üzerine yazdığı birinci bölüm oldukça nitelikli değerlendirmelerle dolu. Genellikle ev işleri kapsamında tutulan kadının karşılıksız ürettiği emeği üzerinden gelişen sömürü ağını tahlil noktasında feminist politikayı sınıfsal bir düzlem içerisinde değerlendirerek buna istinaden mücadelenin yolunu çizmiş Gülnur Acar Savran. Tabi birinci bölümü doğrudan ikinci bölümle de ilişkilendirmiş ve Kapitalizmi bu sömürü ağı üzerinden Patriyarkal (Ataerkil) Kapitalizm olarak yeniden adlandırmıştır. Keza bu tespit, kadın hakları ihlalleri olsun, kadın cinayetleri olsun her engel ve her acının kaynağı olduğundan oldukça doğru ve gerçekçi bir isim koymuş yazarımız. Kadın mücadelesinin de bu devrimci çizgide hareket etmesi gereğini özellikle vurguluyor. Ataerkil düşünce insanın var olduğu andan beri var olan (en başta etkinliği az olsa da) sistem olduğu için kapitalizm öncesi dönemleri de ele alarak çift yönlü olarak karşımızda duran sorunun diğer yönünü teşhir ediyor ikinci bölümde. Ve diğer bölümde ise feminizmin teorik çelişkilerini ele alarak bu sorunların üstesinden gelmenin izini sürüyor. Aslına bakarsanız daha bir çok alt başlık var ama ana hatlarıyla kitap ataerkil kapitalizme karşı kadın emeğinin devrimci yolunu çiziyor. Ve son olarak kitap kapağı noktasında oldukça başarılı bir çalışmaya sahip. Böylesi sanatsal anlatımlarla kitabın özetini çizmek her zaman denk geldiğimiz bir şey değil.
Beden Emek Tarih
Beden Emek TarihGülnur Acar Savran · Kanat Kitap · 200431 okunma
127 syf.
7/10 puan verdi
Özgün adı The Care Manifesto olan bu kitap, kısaca kapitalizmin yarattığı atomizasyona karşı herkesin birbirini yakınından çevresine 'umursadığı', 'gözettiği' bir toplumun gerekliliğini anlatıyor. Bakım kelimesi ilk akla gelen anlamıyla kişisel bakım, sağlık bakımı gibi şeylerden ibaret olmayıp çok daha bütüncül bir 'umursama' (İngilizcede care) anlamında kullanılıyor. Tabii ki bu bakım veya umursamanın sadece kadının işi olmadığı da vurgulanıyor. Yazarlar insanların birbirleriyle karşılıklı bağımlılıklarının olduğunu ve bunun acizce ya da kötü bir şey olmadığını, aksine bunu kabullenmek ve yaşamı ve toplumu buna göre kurmak gerektiğini söylüyor. Bu toplumun eko-sosyalist, queer feminist nitelikte, insanların karşılıklı yardımlaşması şeklinde işlemesi gerektiğini de belirtiyorlar tabii. Bunun için var olan oluşumların demokratize edilmesi -devletler ve şirketler de dahil- ve kooperatifçilik, enternasyonal dayanışma gibi önerileri vardır. Tam tamına vasat bir metindir. Reel sosyalizmden kurtulamamış ve hâlâ devletten umudunu kesmemiş bu "eko-feminist," "sosyalist feministler" -artık her neyse- yine utanmadan anarşizmden kavramlar almış ve yine anarşizmi de, anarşistleri de hiçbir şekilde zikretmemişlerdir. Ayrıyeten son derece güncel bir metin olmasına karşın -covid 19 patlak verdiğinde çıkmış ve bu salgından da bahsedilmiş- yeni hiçbir şey söylememektedirler. Devletçi sosyalistlerin gerçekten yenilenecekleri an, devletçiliklerini bırakacakları andır.