Su gibi bir kitap, nasıl güzel nasıl Tadı damağımda kaldı desem yeridir. Günlük hayatın koşturmacasında oradan oraya savrulurken bana çok kaliteli bir soluk oldu bu kitap. Kısacası Hakan Mengüç bir kitabında daha ruhumuza dokunmuş. Çoğuncası kendi benliğimizi unutabiliyoruz kendi meşgalelerimizin peşine düşüp. Bazen de otomatiğe alınmış robotlar gibi tatsız tuzsuz ve yorgun bitirebiliyor günü çoğumuzun. Ama bu kitap şeker gibi geldi, dinlendirdi beni, kendi içimde güzel bir yolculuğa çıkarttı. İnsanı tefekküre sürükleyen kitapları çok severim, kendimi dinlemeyi, anlamaya çalışmayı.. Son satırları da okuyunca düşüncelere daldım, orada bir yerlerde kendimle karşılaştım, kendimle sohbet ettim, kendimi anlamaya çalıştım, kendime arkadaş oldum, kısacası tüy gibi hafiflemiş hissediyorum. Hayat karmaşık değil, biz karmaşık hale getiriyoruz ve bunu en başta kendimizi doğru anlayamadığımız için yapıyoruz. Yani iş bizde başlayıp bizde bitiyor. İnsan yeter ki kendine iyi bir yol arkadaşı olsun, mesele varmak değil yolculuk süresince edindiğimiz deneyimler ve o deneyimlerin bizleri nasıl birine dönüştürdüğünü fark etmek, manzarayı görmek bazen yolu değiştimek bazende yeni bir yol inşa etmek... Yeter ki hep yolda olalım. Bir musibet bin nasihatten iyidir derler ya büyükler düne kadar tek derdim varmaktı yolculuk değil. Ama hayat geçirdiğim bir trafik kazasıyla ışık tuttu kör gözlerime. Kendime geldim. Yolun daha başında bıraktığım kendi elimi, varma çabasıyla koştura koştura gittiğim yerden geri dönüp tuttum. Hala daha tutuyorum. Kendi elinizden tutun.. Hayat çok kısa.