Hempher, İngiliz Sömürge Bakanlığı tarafından Osmanlı coğrafyası için özel yetiştirilen casuslardan birisidir. İngiltere’de İslam ve Türkçe eğitimi aldıktan sonra ilk olarak İstanbul’da görevlendirilmiştir. İstanbul’da İslamiyeti seçmiş kimsesiz bir batılı olduğunu söyleyerek Şeyh Ahmet isimli bir alimden destek almış bu süre içerisinde Arapça ve İslamiyet ile ilgili bilgilerini pekiştirmiş, Türkçesini ilerletmiştir.Daha sonra ülkesine dönmüş ve İngiliz Sömürge Bakanlığı tarafından tekrar görevlendirilmiştir.
Bu kitap,daha önce okumuş olduğum " İngiliz casusunun itirafları " kitabıyla örtüşüyordu ki,başlangıç ve bazı bölümler hariç diğer bölümler bana tanıdık geldi.
İngilizlerin birkaç yüzyıl önce başlattıkları ve meyvelerini topladıkları misyonerlik ( casusluk ) faaliyetlerinin anlatıldığı bu kitabı tavsiye eder, iyi okumalar dilerim.
Bu kitabı oxuyan hərkəs dəhşətə gələcək. Kitab iki hissədən ibarətdir. Birinci hissə ingilis casusu olan Hemferin xatirələridir. İngilislərin İslam dinini məhv etmək planlarından bəhs edir. Əsl barbarlar elə ingilislərin özləridir.
Kitabda ingilislər tərəfindən, müsəlmanlar arasında Vəhhabilik dinin necə yarandığından bəhs edilir. Əlavə olaraq sünni və şiə qruplarının bir-birilərinə necə düşmən edildiklərindən bəhs olunur.
Kitabın ikinci hissəsində isə, ingilislərin planlarının həyata keçirilməsindən bəhs olunur. Hindistanın talan edilməsindən, Osmanlının necə məhv edilməsindən, İslam dövlətlərinin bir-birinə necə düşmən edilməsindən yazılır.
Hatıratlara her zaman önem vermişimdir. Bu kitap da benim için fazlasıyla önemli. Bu kitabı okurken aklıma Sultan 2. Abdülhamid'in şu sözü geldi:
"Hangi taşı kaldırsam, altından İngiliz parmağı çıkıyor."
Bir İngiliz ajanın kaleminden İslâm'ın nasıl yok edilmesi gerektiği, bütün planları, programları yazılmış. Aslında herkesin okuması gereken bir kitap, bir başucu kitabı.
Kitapta geçen faaliyetlerin çoğunun bugün aktif halde olduğunu görüyoruz ne yazık ki. Mümkün olsa kitaptaki bütün cümleleri paylaşmak isterdim ki herkes bazı şeyleri görsün, farkına varsın.
Umreye gittiğimizde mezarlıklarda dua etmenin, Kur'an okumanın yasak olduğu gerçeğiyle karşılaşmıştım, çok; ama çok saçma gelmişti. Vahhabilere göre bunun şirk olduğunu öğrendim. Bu yüzden ne kadar kutsal mekân varsa yıkıldığını, yerlerine otellerin, mağazaların yapılmış olduğunu gördüm. Biz kutsalımıza bu kadar sahip çıkarken, Araplar neden böyle diye kendime soruyordum; ama bu kitabı okuyunca cevabını aldım.
Kitapta Muhammed bin Abdülvahhab'ın yapacağı vazifeler altında bir bölüm var ve oradaki vazifelerden bir tanesi soruma cevap oldu, eksiksiz bir şekilde paylaşıyorum:
"Mekke, Medine ve diğer şehirlerde Müslümanların, ziyaret ettiği türbeleri, mezarları, putperestlik işareti ve Allah'a şirk olduğu, Hz. Muhammed ve halifelerine ve İslâm'ın seçkin şahsiyetlerine ihanet olduğu gerekçesiyle tahrip etmek."
Bu cümleler her şeyi açıklıyor aslında; ama biz biliyoruz ki, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar Saff Suresi'nde de söylendiği gibi "Allah nurunu tamamlayacaktır."
Vesselâm.