Kitap hakkında tamamen ama tamamen yanılmışım! Arka kapak yazısını okuduğumda yaşlı bir adamdan bahsettiğini, olayların onun etrafında geliştiğini sanmıştım. Neden öyle düşündüm bilmiyorum.
Kitap Gottie adındaki liseli bir genç kız hakkında. Doğduğunda annesini kaybetmiş bir matematik dahisi, seçebileceği sürüyle üniversite varken bulunduğu yerden ayrılmak istemeyen bir genç kız. Büyükbabası, ki okuyunca göreceksiniz büyükbabadan öte bir insan olan Grey'in ölümünden sonra tamamen dağılmış bir genç kız. Erkek arkadaşı Jason'dan ayrılmanın kalp kırıklığı ve Grey'in ölümünün yarattığı kederle baş etmeye çalışırken birden etrafında solucan delikleri belirmeye başlıyor ve kendini kısa süreli olarak geçmişte buluyor. Bazen de gelecekte. Bir de Thomas var. Yan konşularının oğlu olan Thomas, beraber büyüdüğü, anlaşmak için kelimelere bile ihtiyaç duymayacağı dostu, herşeyi. Thomas beş yıl önce ailesiyle Kanada'ya taşındığından beri ona hiç yazmamış ve şimdi geri dönüyor.
Kitapta hep bir hüzün, hep bir melankoli havası vardı. Öyle aksiyon, macera falan beklemeyin. Dyrağan bir kitap olsa da kendini çok güzel okutuyor.
Fantastik bir kitap. Zaman yolculuğu, solucan delikleri üzerine öyle bilimsel açıklamalarla süslenmiş ki fantastik bir kitap gibi gelmiyor. Sanki gerçekten olabilirmiş gibi hissettiriyor. Bazı yerlerde paradokslar da vardı ve güzel kurgulanmıştı. Aynı hızda devam eden kitapları seviyorum bu yüzden kitabı çok sevdim. Bazı yerlerinde çok duygulandım. Jason'dan ne kadar nefret ettiysem Thomas'ı da o kadar çok sevdim.