16 Ramazan 1255 (23 Kasım 1839) tarihinde Mostar’da doğdu. Hersek Valisi İstolçalı Ali Paşa’nın torunu ve Zülfikar Nâfiz Paşa’nın oğludur. İlk öğrenimine aile çevresinde başlayan Ârif Hikmet, babasının ve dedesinin vefatı üzerine ailesiyle birlikte Hersek’ten Bosna’ya, bir süre sonra da Bursa’ya göç etti. 1270’te (1854) İstanbul’a giderek tahsiline orada devam etti. Yedi sekiz yıl kadar Mektûbî-i Sadâret-i Âlî Kalemi’nde memur olarak çalıştıktan sonra bu görevinden ayrıldı. Muharrem 1285’te (Mayıs 1868) Cevdet Paşa’nın yönlendirmesiyle Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye Muhâkemât-ı Cezâiyye zabıt kâtipliğine, ertesi yıl Temyîz-i Hukuk Dairesi zabıt kâtipliğine tayin edildi. Daha sonra Dersaâdet Birinci Hukuk Dairesi mümeyyizliği ve Mahkeme-i İstînaf Hukuk Kısmı mümeyyiz-i sânîliği görevinde bulundu. Bu son görevinden Rebîülâhir 1297’de (Mart 1880) istifa etti. Üç yıl sonra Erzurum Merkez Bidâyet Mahkemesi Hukuk Dairesi reisliğine getirildi. Aynı görevi Bursa, Manastır, Yanya, Kastamonu, Adana ve ardından Cezâir-i Bahr-i Sefîd vilâyetlerinde de sürdürdü. 12 Cemâziyelevvel 1315’te (8 Ekim 1897) Dersaâdet İstînaf Mahkemesi üyeliğine, Safer 1318’de (Haziran 1900) Dersaâdet İstînaf Hukuk Mahkemesi başkanlığına, Receb 1319’da (Ekim 1901) Mahkeme-i Temyîz üyeliğine terfi etti.
22 Safer 1321 (20 Mayıs 1903) tarihinde İstanbul’da vefat eden Hersekli Ârif Hikmet Bey, Fâtih Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Topkapı Kabristanı’nda annesinin yanına defnedildi. Kısa süreli iki evliliği dışında yalnız yaşamış, çocuğu olmamıştır. Ölümü üzerine İbnülemin Mahmud Kemal ve Mehmed Âkif birer manzume yazmışlardır. Mehmed Âkif’in, Safahat’ın sağlığında yayımlanan ilk baskılarında bulunmayan uzun manzumesi (bk. Sırât-ı Müstakîm, nr. 27, 12 Şubat 1324/1909), Hersekli’nin karakterini ve özelliklerini anlatan kaynak değerinde bir metin olarak önem taşımaktadır.
Kendisini yakından tanıyan ve hakkındaki bilgilerin çoğunun kaynağını teşkil eden İbnülemin Mahmud Kemal’e göre Hersekli Ârif Hikmet itikadı sağlam ve dinî meselelerde hassas bir insandı. Ancak heyecanlı, taşkın ve kabına sığmaz mizacı onu derbeder, disiplinsiz ve rindâne bir yaşayışa sevketmiş, bu yüzden aralarında yer aldığı Encümen-i Şuarâ şairlerinin çoğu gibi içkiye müptelâ olmuştu. Bununla beraber İbnülemin onun son yıllarında içkiyi bıraktığını ve hayatına çeki düzen verdiğini söyler. Bu coşkun mizacıyla dini daha çok duygu ve cezbe halinde yaşamak isteyen Hersekli, belli bir tarikatın disiplini altına girmek yerine aradığı iç coşkunluğunu tatmin için zaman zaman değişik tekkelere devam etmiş, Bektaşî, Kādirî ve Mevlevî dergâhlarında icra edilen âyin ve zikirlere aynı vecd ve heyecanla katılmıştır. Divanında bu üç tarikatın izleri görülmekte, Hacı Bektâş-ı Velî, Abdülkādir-i Geylânî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’yi öven mısra ve beyitler bulunmaktadır.
Ârif Hikmet’i şahsen tanımış ve takdir etmiş olan Mehmed Âkif onu haşin, kırıcı ve müstehzi olmakla suçlayanlara mukabil bu gibi davranışlarını İslâm’a saygısız, cahil, anlayışsız ve görgüsüz insanlara karşı gösterdiğini söyleyerek onun haksız olmadığını ifade eder. İbnülemin Mahmud Kemal de Hersekli’nin hâkimliği sırasında mahkemelerdeki bazı cesur davranışlarını zikrederek kendisinin hak gözetir, dürüst bir hâkim olduğunu söyler.
Hersekli, 1861-1862 yıllarında faaliyet gösteren Encümen-i Şuarâ’nın en genç şairlerindendir. Encümen toplantılarının çoğunun, o yıllarda henüz yirmi iki yaşında bulunan Hersekli’nin Lâleli Çukurçeşme’deki konağında yapılması onun çağdaşları arasında itibarlı bir şair olduğunu göstermektedir. Kaynaklarda, olağan üstü bir hâfızası olduğu ve toplantılarda ezberinden Türkçe, Farsça ve Arapça pek çok şiirle irticâlen kendi şiirlerini okuduğu kaydedilmektedir.
Encümen-i Şuarâ’nın diğer şairleri gibi Hersekli Ârif Hikmet de divan şiirine yeni bir hamle kazandırmaya çalışmıştır. Divan edebiyatındaki nazîre geleneğine o da uymuş, Nâilî, Fehîm, Neşâtî, Vecdî, Güftî, Nâbî, Nedîm gibi şairlere nazîreler yazmıştır. Şiirde üstat kabul ettiği Leskofçalı Galib’in tavsiyesiyle Nâilî-i Kadîm’in tarzını benimseyen Hersekli’nin Nâilî’ye yirmi dokuz, Fehîm’e de on altı nazîresi vardır (Özgül, s. 35). Hersekli’nin şiirleri daha çok didaktik ve hikemîdir. Tasavvufî şiirlerin ağırlıkta olduğu divanında bu konularda da nâdiren mistik neşveye ve lirizme ulaştığı, çok defa hikemî tarzda kaldığı görülür. Sosyal konularda yazdığı şiirlerinde toplum meseleleri ve yöneticilerle ilgili tenkitleri varsa da bunlar Tanzimat döneminin diğer şairlerinde olduğu gibi belli kişi ve olayları hedef almaz. Beyitleri arasında, “Çek elin râhatsa maksat hükm-i istibdâddan / Hep onun zımnındadır bu âlemin gavgāları” gibi Nâmık Kemal’i hatırlatan sert çıkışlara pek az rastlanır. Tenkitçilerin ortak kanaati, Hersekli’nin sosyal konulu şiirlerinin mizacı kadar heyecanlı, cesur, atak, hatta orijinal olmadığıdır.
Hersekli Ârif Hikmet edebiyat dünyasında şairliğiyle tanınmış, nesir yazılarının çoğunu yayımlamadığından fikrî yönü ihmal edilmiştir. Onun pek azı dışında neşretmekten çekindiği lâyiha ve makalelerinin her biri bir düşünce hatta inceleme mahsulüdür. Nâmık Kemal ve Ziyâ Paşa’dan önce meşrutiyetçi ve yer yer cumhuriyetçi fikirlerini ortaya koyduğu bu yazılar, Osmanlı aydınları arasında gizliden gizliye tartışmalara konu olmuştur. Bu yazılarında ele aldığı konular dinden felsefeye, siyasetten hükümete, hikemiyattan edebiyata kadar geniş bir yelpaze oluşturur. Üzerinde en çok durduğu hususlardan biri de Tanzimat ve Batılılaşma’dır. Birtakım heveskârın Frenkler’i övmeleri yüzünden halkın Frenkliğe meyletmesini ve Avrupa’nın yaşayış biçiminin taklit edilmesini eleştiren Ârif Hikmet ilim ve fennin bütün insanlığa ait olduğunu söylemiş, bunu Frenklik ile özdeşleştirmenin yanlışlığı üzerinde ısrarla durmuştur (a.g.e., s. 155 vd.).
Eserleri. Ârif Hikmet, Hazîne-i Fünûn ve Resimli Gazete gibi döneminin dergilerinde bir kısmı yayımlanmış olan şiirlerini Âsâr-ı Hikmet Bey adı altında toplamış (bk. İÜ Ktp., İbnülemin, nr. 2658, 3214), bunlar ölümünden çok sonra İbnülemin Mahmud Kemal tarafından uzunca bir mukaddime ile birlikte Divan adıyla yayımlanmıştır (İstanbul 1334). Eserin başında “Münâcât”, “Tehlîl” ve “Tazarru‘” adlı şiirlerle “Tevhîd-i Bârî” başlıklı elli iki beyitlik bir mesnevi yer almaktadır. Na‘t ve methiyeleri, kaside tarzında elli üç beyitlik “Hasbihal” adlı bir tevhid, “Manzûme” ve “Hasbihal berâ-yi Nefs-i Nâtıka” başlıklı iki kaside, birkaç müseddes ve üç uzunca kaside takip etmekte, daha sonra 168 adet mürettep gazelin yer aldığı “Gazeliyyât”a geçilmektedir. Bunlar arasında Nâmık Kemal, Hâlet Bey ve Kâzım Paşa ile bazan ikili, üçlü ve bazan dörtlü müşterek gazelleri, çeşitli şarkı ve nazîreleri de bulunmaktadır. “Nâ-tamam Gazeliyyât”tan sonra kıtaların yer aldığı divan müfredlerle sona ermektedir.
Hersekli’nin Levâyihu’l-hikem, Misbâhu’l-îzâh, Levâmiu’l-efkâr ve Sevânihu’l-beyân adlı eserleri yazma defterler halinde bulunmaktadır (İÜ Ktp., İbnülemin, nr. 2570’te Misbâhu’l-îzâh dışındakiler bir arada ciltlidir. Misbâhu’l-îzâh için bk. İÜ Ktp., İbnülemin, nr. 3018). Bunlardan Levâyihu’l-hikem’de felsefî, dinî, tasavvufî ve ahlâkî konular (eser Resimli Gazete’de “lâyiha”lar halinde neşredilmiştir, bk. sy. 71-73 [İstanbul 1316]; sy. 76-78 [1316], sy. 82-84 [1316]; sy. 87 [1316]; sy. 89-93 [1316]); Misbâhu’l-îzâh’ta Avrupalılar’ın maarifte, sanayide ilerledikleri, onlara yetişebilmek için âdetlerini taklit etmek değil ilimlerini öğrenmek gerektiği; Levâmiu’l-efkâr’da edebiyat, şiir, nesir, cemiyet, hürriyet, meşrutiyet ve rejim meseleleri; Sevânihu’l-beyân’da ise Tanzimat’ın mahiyeti ele alınmıştır. Ârif Hikmet’in Mecelle’deki bazı bahisleri şerh ve tenkit eden bir eserinin bulunduğundan söz edilmişse de (İbnülemin, “Hersekli Hikmet Bey”, Divan, s. 72) böyle bir esere henüz rastlanmamıştır.