Himmet Dağlı

Himmet DağlıYağmuru Beklerken yazarı
Yazar
9.4/10
13 Kişi
20
Okunma
9
Beğeni
1.497
Görüntülenme
Kalemin kudretini geç de olsa anlayanlardan biri olarak, yazmanın insana ne de ütopik bir dünya sunduğunun farkına varanlardanım. Sözü ehilleştirebilen onca güzel insan var ki etrafımda, durup düşünüyorum, acaba onlar ne vakit kendi hayallerinin hiç nazar edilmemiş renklerini bizlerle paylaşacaklar?
Cinius YayıneviKitabı okudu
... Bir ara Ayla bu düşünceyi de eskitti ve zihninin onu birkaç hafta öncesine götürdüğünü anlamış olacaktı ki, masanın üzerinde bir yerlere dalıp gittiği bakışlarını, yeniden önündeki satırlara dikmeye zorladı. Fakat buna muvaffak olamadı; nihâyet Fahir ile kitapçıdan çıktıkları o günü tasavvur etmeye koyuldu. ...
Reklam
Bizler için YOZLAŞMA, bırakın dünyanın öbür ucundakilere bir şeyler sunmayı, kapı komşumuza başımızı kaldırıp bir merhaba diyememektir vesselam.
Cinius YayınlarıKitabı okudu
Zaman, bünyesindeki bütün nesneleri olduğu gibi Kirmanşah’ın namlı tüccarını da mekân içerisinde evirip çeviriyor; günlerin süzgecinde eliyordu. Tıpkı babası gibi o da kısa zamanda, tez vakitte işleri büyütmek ve halıcılıkta malların tekelini sağlamakla uğraşıyordu. Öyle olsun ki tüm kervanlar Kirmanşah’ta önce kendisine uğrasın; mallardan mal, halılardan halı bırakıp halılar götürsündü uzaklara. Kirmanşah’ta kendisinden sorulan halı, dünyanın öbür ucundaki halı meraklılarını da kendisine çeksindi. Başka metalara bunca zaman hiç heves etmemiş olduğundan mütevellit, her yerde halılar tek kendisinden sorulsundu.
... Yarı mutlu yarı tedirgin bir ruhla yurdun yolunu tutmuştu şimdi. Caddede, yolu ikiye ayıran toprak şeritlere devâsâ bir mıh gibi çakılı lamba direkleri, sarı ışıklarını ortalığa fütursuzca yayıyor; bu vakitte oradan gelip geçen yalnızların kimsesizliğini tutam tutam ifşâ ediyordu sanki. ...
Kendiliğinden nükseden tuhaf bir ruh ha- leti çıbanbaşı gibi tüm benliğimi istilaya yeltenirken, sıcacık bir elin bedenimdeki bu ucube hissiyatı yüreğimden bir çırpıda silip süpürüverdiğini hissediyordum. Bu el onundu.
Cinius YayıneviKitabı okudu
Reklam
İnsanda, her ayrılış anının ruhumuzda harekete geçirdiği ayrı bir psikolojik sarsıntısı vardır. Ruhumuz en çok da bu anlarda örselenir. Bunun sebebi bence...
Sayfa 25 - Cinius YayıneviKitabı okudu
Bu akşam Kız Kulesi, tepesindeki uzunca direğiyle, gerisindeki tüm siluetleri ardında bırakarak bir başka yükseliyordu kurşunî göğe doğru. Kuşağını bir tütü gibi beline geçirmiş, dört başı mâmur bir balerin misali son dansını ediyordu sanki. Başının gerisinde, kızıllığın içerisinde ise, onun tüm haşmetini ortaya çıkaran kara bulutlara gri çalınmış pastel boya rengindeki bir avuç içi kadar bulutlar asılıydı. Yine aynı Kule’nin dört bir yanında, biteviye uçuşan yarasa gibi martılar… Hiçbirinin de sesi yok, alacakaranlık çökerken serin sulara. Sonra, aynı Kız Kulesi’nin nâzenin vücudundan altın sarısını sulara çalan görkemli haller… Etrafından, küçücük motorlarından yükselen hırıltıyla geçip giden, kuzey-güney rüzgârları ortasında bir o yana bir bu yana yalpalayan takalar.. Boğaz sefasını sırtlarında sürmek isteyenlere, kadim zamanlardan arta kalan şu bilindik hikâyesini tekrar tekrar fısıldayan belli belirsiz köhne takalar... Kim bilir belki de her bir yolcusunun elinde, basılmaya hazır deklanşörler... Önlerinde, akıntıların su yüzeyinde yine belli belirsiz, patikaya benzer açtığı yolar...
... Yol boyunca yağan yağmur, sonsuz bir âleme doğru ilerleyen Ayla’nın yüreğindeki yangını söndürmeye tâlip olmuş gibiydi. O ise bunu kendi nâmına haksız bir kazanç olarak gördüğünden, mâzîden birkaç hayali gözünün önünde canlandırıyor; yine iç dünyasında kendisini âdi bir suçlu olarak görmek istiyordu ve sonsuzluk zindanında ebedî bir mahkûmiyetin prangalarını ayak bileklerine geçirmeyi, çok ama çok arzuluyordu.
Muhayyilemdeki güneşe inat, kurşuni gökyüzünün bende bıraktığı evhamı içimden söküp atmak, o gemide ben de uzaklara gitmek istedim.
Cinius YayınlarındanKitabı okudu
Reklam
Hızlı adımlarla köşeyi dönünce takip edildiğini bilmesine rağmen duraksamıştı. Sağ elini yanı başındaki duvara dayadı, bir vakit soluklandı. Sonra ardına bakmadan yoluna koyuldu. İlk sağdan dönerek yukarı uzanan sokak arası yolda seri şekilde koşturuyordu. Bacaklarından birini altına almış halde oturan dilencinin önünden geçmekteydi. Gözü ona ilişti. Dilenci kendisine: “Badem bulan, kabuğu neylesin!” deyiverdi. O da dilencinin işaret ettiği tarafa koşturarak yöneldi. Gökyüzü her zamankinden daha bulanık, rüzgâr serin serin esiyordu. Yağmur damlaları dar sokaklardaki taş yolları ıslatırken adam, kendisine açılan kapıdan girdi, gözden kayboldu.
... Odaya göre pek de büyük sayılmayan, kare biçimindeki kestâne renkli masasında erken saatlerden beridir, gelen giden vatandaşın işlerini mesâî bitimine kadar yetiştirmekle uğraşmış; boş bulundukça da mâzîden birkaç hayali zihninde canlandırmaya çalışmıştı. Şimdi, önündeki klasörlere dosyaları eklemekle meşguldü. İmzalı, kaşeli kağıtlar dosyalara, dosyalar da klasörlere takılıyor; sonra da kara kara kalın dosyalar raflardaki yerlerini alıyordu. Fahir, bunu bir robot gibi dur durak bilmeksizin milyonlarca kez yapabileceğini, o sırada da nice güzel günlerini masal renginde hülyalarında tekrar tekrar yaşayabileceğini düşünüyordu. ...
DİYÂR-I ŞEHR-İ REY’İN ÇÖMLEKÇİSİ “Yeryüzünde gerçekten müstesna olan sadece dört yer vardır ki bunlar Rey, Şam, Rakka ve Semerkant’tır.” (Bağdat’ın eski halifesi Harun el-Reşit) Büyük istilânın hemen öncesinde, henüz tahrip edilmemiş fakat mezhep kavgalarından ötürü oldukça yıpranmış Selçuklu şehirlerinden biri de çömlekçiliğin hünerli ellerden çıktığı, fakat hayvan kılıyla ve pamuklu dokuma kumaşların üretiminin tükenme noktasına geldiği Rey şehri idi ve daha dikkat çekici olanı ise buranın yaklaşık on kilometre ırağında, Horasan yolunun solunda, Mesgar Abad Dağları’nın eteklerindeki Harun Zindanı olarak adlandırılan ve Rey şehrinin sınırları içerisinde bulunan taş yapıydı. Bu taş yapı, her ne kadar gözlerden uzaksa da, doğunun bu topraklarında şehrin sakinlerinin nabzının her daim attığı bir Zerdüşt tapınağıydı. Yüzyıllarca gizemli havasıyla ateşkadeh olarak kullanıldıysa da bu uzun zaman önceydi tabii.
... Sonra durakladı. Sol kolunu kaldırıp işaret parmağıyla nehrin içerisindeki insanları göstererek “Türkümüzü asırlarca söyleyecek bir kavmi yeniden tanzim etmedik mi? Dizliye diz çöktürüp başlıya baş eğdirerek öylece Türk ilini kurmadık mı?”
Cinius YayınlarındanKitabı okudu
Neylersin, zihnim başka, gönlüm başka şarkılar söylüyor vesselam!
Resim