İbn Aşur (Muhammed Tahir bin Aşur)

İslam Hukuk Felsefesi author
Author
8.6/10
5 People
13
Reads
5
Likes
1,744
Views

İbn Aşur (Muhammed Tahir bin Aşur) Posts

You can find İbn Aşur (Muhammed Tahir bin Aşur) books, İbn Aşur (Muhammed Tahir bin Aşur) quotes and quotes, İbn Aşur (Muhammed Tahir bin Aşur) authors, İbn Aşur (Muhammed Tahir bin Aşur) reviews and reviews on 1000Kitap.
Batini Tefsirin Reddi
Dersen ki “Doğrusu Kur’an’ın bir Batın manası, bir Zahir manası, bir haddi/tarifi, bir de matlaı vardır” sözlerine ne diyeceksin? Derim ki: “Hz. Peygamberden zikredilen bu rivayet sahih değildir. Hele bu rivayet İbn Abbas’tan geliyorsa terket gitsin! Üstelik kim demiş İbn Abbas’tan böyle bir rivayetin nakledildiğini? Bir de aktardıkları rivayetin işlerine gelen kısmı olup devamını işlerine gelmediği için zikretmiş değillerdir. Zira İbn Abbas eğer kendisine dayandırılan bu rivayet sahihse, sözlerinin devamında, ‘Kur’an’ın zahiri, onun tilaveti, batnı ise onun tevilidir’ demekle zahirin lafız, batnın ise mana olduğunu kast ettiğini ortaya koymuştur.”
Sayfa 128
... İlk dönem alimlerinin herhangi bir ayetin tefsiri hakkında bir yorum yapmaları, daha sonra gelen alimlere farklı mana ve yorumlar çıkarmasına engel değildir. Aksi takdirde sonraki alimlerin ayetten çıkardıkları dakik yorumlar peşin olarak reddedilmiş olur. Böyle bir şeyi ise ancak daha sonra gelen mukallitler iddia eder.
Sayfa 110
Reklam
“...Kur’an okurken, az da olsa okuduklarını anlayarak okumak, anlamadan çok okumaktan daha faziletlidir.”
Sayfa 108
Biz, fıkıh ilmini, İmam Suyutî’nin yaptığı gibi, Tefsirle doğrudan ilgili ilimlerden saymıyoruz. Zira Kur’an’ı anlayıp kavramak, fıkıhla alakalı meseleleri öğrenmeye bağlı değildir. Nitekim Fıkıh, Tefsir ilminden daha geç dönemde ortaya çıkmış olup onun bir koludur. Ancak bir müfessir, tefsirini yaptığı ayet veya ayetler hakkında daha detaylı bilgi edinmek amacıyla fıkıh ilmine ihtiyaç duyabilir, bu da sadece daha geniş malumat edinmek içindir...
Sayfa 96
“İnsanların hakları” demek, “Yeryüzünde ne varsa, hepsini sizin için yaratan odur.”(Bakara 29)âyet-i kerîmesinde de ifade edildiği gibi, Allah Teâlâ’nın yeryüzünde yarattığı insanların, onun üzerinde mevcut olan şeylerden faydalanma şekilleri demektir?^ Bu zikrettiğimiz âyet-i kerîme, yeryüzünde ne varsa hepsinin insanlığa has kılındığını kısaca bildirmiştir ki bu, açıklama ve ayrıntıya muhtaçtır. Eğer yeryüzünde bulunan şeyler, her durumda ve her zaman bütün insanların arzularına cevap verecek şekilde bol olsaydı, bu takdirde insanların yeryüzünde bulunan şeylerden faydalanma haklarını belirlemeye ihtiyaçları kalmayacaktı. Ancak durum, böyle değildir. Bazı yerlerde, bazı zamanlarda, bazı hallerde arzular, belirli şeylere yönelmekte ve bütün bu arzuların da yerine getirilmesi için, o şeyler yeterli olmamaktadır. Bu, ya talepte bulunanların ihtiyaçlarını karşılamamak kadar az olmalarından, ya da bazısının diğerlerinden daha câzip olmasından, dolayısıyla insanların diğerlerini terkederek bunları elde etmek için aşırı arzuya sahip bulunmalarından kaynaklanmaktadır. Tabiî, bu durumda, az bir meta üzerine büyük yığılmalann olacağı muhakkaktır. Belki de, aynı şeyi elde etmek uğrunda, aynı güç dengesine sahip olan kimseler, birbirlerini tüketecekler,öbür taraftan bir çıkar yolu bulamayan zayıf ve güçsüz kimseler ise bu mücadele içerisinde yok olup gideceklerdir.(Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan , çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar başkadır.Nisa,98)
İslâm'ın, “Allah’ın fıtratı” şeklinde nitelenmesinin anlamı, getirdiği esasların fıtrattan olmasıdır. Benîmsenmiş ve yaygın erdemlerden olan diğer usül ve füru (esaslar ve ayrıntılar) bundan sonra gelir. İslâm, bu esasları getirmiş ve onlara teşvik etmiştir, çünkü bu esaslar, insanlıkta yerleşen ve zarardan sâlim olarak iyiliği arama amacından doğan “iyi âdetler” olup, fıtratın esaslanyla ilgilidir. Şayet fıtrat, kendi başına bırakılırsa, âdetleri ne benimser, ne de zıddına olanları reddeder. Meydana gelince de, fıtrat âdeti tercih eder. Bunun için, fıtratın yanında yer almış ve o güzel bulunmuştur. Çekingenlik (haya) ile dobra dobra konuşmak (vikâha) bunun örneğidir. Bu ikisi, başkasına zarar vermek üzere eyleme dökülmeyince, fıtratın tanıması açısından eşit durumda olurlar. Bazı bilgeler -meselâ Yunanlı Diyojen (mö. 523-412)dobralıkla ve sözünü sakınmazlıkla tanınırlardı. Fakat biz, genelde insanlann hayayı sevdiğini görüyoruz. Böylelikle o, güzel âdetlerden biri olur, kişinin ve toplumun ıslâhında birtakım faydalar doğmasına da elverişli bulunur. İşte bunun için haya, İslâm'ın bir şiarı olmuştur.
26 öğeden 21 ile 26 arasındakiler gösteriliyor.