İbrahim Kaypakkaya

İbrahim KaypakkayaSeçme Yazılar yazarı
Yazar
9.9/10
22 Kişi
91
Okunma
58
Beğeni
9,6bin
Görüntülenme
“Savaş yılları bir yana bırakılırsa tarihin en yoğun işsizliğini yaşayan Türkiye’de toplumsal kesimler mutlak yoksullaşma ile nispi yoksullaşmayı iç içe yaşıyorlar”
Her sınıflı toplumda o toplumun yapısını belirleyen temel çelişme üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişmedir. Bu çelişme çözülmedikçe toplum bir aşamadan diğer bir aşamaya geçemez.
Reklam
İşçiye, emekçiye, memura, küçük esnafa dayatılan yıkımdır; sosyal yıkımı da katlanılamaz biçimde içeren çok yönlü bir yıkım. Bu, özelleştirme üzerinden kitlesel işsizlik ve işsizliğin yaygınlaştırılması, sermayenin dış hareketi ve devlet korumacılığının bitirilmesi üzerinden kırsal nüfusun ve dolayısıyla tarımın yıkımı, IMF ve Dünya Bankası’nın direktifleriyle memurun yıkımı, esnaf ve küçük işletmecinin iflası, zincirlerinden boşanmış uluslararası sermayenin baskısı ile ülke pazarının talanıdır.
Türkiye’de uygulanan ekonomi politikaları, üretken sermayeden çok üretken olmayan sınıf dilimlerinin çıkarlarını gözetti. İşçi sınıfının sırtından gerçekleştirilen radikal operasyon, sınıf hareketini bir kriz dinamiği olmaktan çıkaramadığı gibi sanayileşmenin dinamizmine de herhangi bir katkıda bulunmadı.
Hakim sınıflar, kendi milliyetçi politikalarına karşı çıkan herkese “bölücü” damgasını yapıştırırlar.
Şehirlerde milli sanayi sönmekte, yerini emperyalizme bağımlı montaj sanayii almakta ve bu gelişmektedir. Büyük ticari ve mali kurumlar emperyalizmin kontrolüne girmektedir. Bu nedenlerle, emperyalizmin geliştirdiği işbirlikçi kapitalizm feodalizmi hiçbir zaman “köylü usulü” halledemez. Ve feodalizm, kökünden tasfiye edilmediği sürece de köylü kitlesi önemli bir devrimci güç olarak mevcut olur ve devrimin muhtevası, demokratik devrim olarak kalır.
Reklam
Milli karakterdeki orta burjuvazi, Kurtuluş Savaşı’nın önderi değildir ama, Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir rolü vardır. Müdafaa-i hukuk cemiyetleri içinde örgütlenenler, çoğu ticaretle uğraşan Türk komprador büyük burjuvaları, toprak ağaları, tefeciler, kasabaların eşraf takımı ve milli karakterdeki orta burjuvazidir.
Ekonomiden ulaşıma oradan eğitime ve sağlığa ve hatta savunmaya dek her alanda özelleştirme politikası uygulanmakta ve bu en hayati alanlar bile tekelci sermayenin yönetimi, gözetimi ve denetimine sokulmaktadır. Bu, köleleştirmedir. Bu, dizginsiz bir boyun eğdirmedir. Yalnızca iktisadi teslimiyet değil, aynı zamanda siyasal, askeri ve bunun da ötesinde sermayenin kültürel boyun eğdirmesidir.
Kemalist diktatörlük, azınlık milliyetlerin, özellikle Kürt milletinin bütün haklarını gaspetti. Onları zorla Türkleştirmeye girişti. Dillerini yasakladı. Zaman zaman başgösteren Kürt milli hareketini, bazı Kürt feodalleriyle de el ele vererek insafsızca ezdi, peşinden kitle katliamlarına girişti, kadın erkek, çoluk çocuk, genç ihtiyar, binlerce
Geri ülkeleri bağımlılık ağları içine alan emperyalizmin daima iki eğilimi vardır. Birincisi, emperyalizmin bu ülkelerde kapitalizmi geliştirmesi, ikincisi, kösteklemesidir. Ama aslolan ikincisidir. Eğer böyle olmasaydı Stalin’in şu sözlerinin bir anlamı olmazdı: “Tüm muti ve askeri gücüyle emperyalizm, Çin’de tüm bürokratik-askeri üst yapısıyla birlikte feodal kalıntıları destekleyen, onlara esin veren, onları besleyen ve muhafaza eden güçtür.”
Reklam
Kurtuluş Savaşımız o kadar elle tutulur bir mirastır ki, uğruna onbinlerce işçi-köylü kanlarını döktüler, canlarını verdiler. Hiçbir fedakarlıktan çekinmediler. Fakat işçi ve köylüler teşkilatsız olduğu için, milli ihtilâlin önderliğini milli burjuvazi ele geçirdi ve burjuva-demokratik devrimi sonuna kadar ilerletemeyerek, işçi ve köylüleri baskı altına alan bir diktatörlük kurdu.
Komünistler hiçbir ulusal imtiyazı savunmazlar. Milletler arasında mutlak eşitliği savunurlar; kapitalizm şartlarında milletler arasında mutlak eşitliğin olamayacağını elbette bilirler; ama buna rağmen yine de teoride de kalsa çeşitli milliyetten işçilerin ve emekçilerin birliğini sağlamak için, her türlü milli imtiyaza ve eşitsizliğe karşı çıkarlar; olabildiği kadar en tutarlı, en geniş, en ileri demokratizmden yana çıkarlar
Esas belirtilmek istenen şey, bizim emekçi halkımızın, emperyalistlerin ve uşaklarının menfaatleri uğruna, haklı bir dava için çarpışan başka bir halkın üzerine sürüldüğüdür; bir halka, başka bir halkın kırdırılmak istendiğidir.
Emperyalist politikalar doğrultusunda şekillendirilen Türkiye ekonomisi, kendi dinamikleri üzerinden yükselmemiştir. Emperyalizme bağımlı biçimlendiriliş sanayi sermayesi üzerinden değil, tefeci, asalak, rantiye sermayesi üzerinden olmuştur.
Kurtuluş Savaşıyla Sömürgeleştirilmiş Topraklar  Kurtarıldı. Sultanlık Kaldırıldı, Fakat Yarı-Sömürge Ve Yarı-Feodal Yapı Olduğu Gibi Kaldı
Resim