Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

İbrahim Özen

İbrahim ÖzenKısa Pantol Bol Caket Bobstile Maşallah yazarı
Yazar
Derleyen
0.0/10
0 Kişi
2
Okunma
0
Beğeni
290
Görüntülenme

İbrahim Özen Sözleri ve Alıntıları

İbrahim Özen sözleri ve alıntılarını, İbrahim Özen kitap alıntılarını, İbrahim Özen en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Alafranga züppe tipi; Batılı yaşam biçimini fikrî muhasebeye tâbi tutmadan, içselleştirmeden taklit eder. Dolayısıyla "özenti içinde bir hayatı” yeğler; neticede "gibi” ve "mış gibi” davranarak hayat sürer. Özenti üzerine kurulu hayatında ise ölçüyü tutturamaz. Züppelik eleştirisi de bu ölçüsüzlüğün eleştirisidir. Nitekim o, "her şeyini sınırlarda yaşar; sevgisinde, bağlanışında, tutkusunda, öfkesinde, küsmesinde, taklidinde, tüketiminde hep aşırıya kaçar.” Bu aşırılık, onun toplum nezdinde komik duruma düşmesinin de asıl nedenidir.
Reklam
"Tıpkı rejimi koruyan, inkılap neslinin hayalini kuran aydınların züppe gençliği hedef alması gibi geleneksel şiir anlayışını savunan şair ve yazarlar da Garip şairlerini hedef almışlardır."
Sayfa 158Kitabı okudu
"Bobstil ve edebiyat ilişkisi neticelendirilirken son söz olarak şunları söylemek mümkündür: Bobstil, 1940'lı yıllarda gençliği etkisi altına alan bir züppelik modasıdır. Bu modanın ortaya çıkardığı tip; Cumhuriyet'in hedeflediği, yetiştirmek istediği ideal gençlikle uyuşmamaktadır. Dolayısıyla devletin yarınlarını düşünenler taraândan eleştirinin hedefi hâline gelmişlerdir. Edebiyat ise topluma ulaşmak için bu eleştirinin yapılacağı en önemli mecralardan biri olmuştur."
Sayfa 269Kitabı okudu
Yahya Kemal, sinirli olduğu zamanlarda Ahmet Haşim'e “Bağdatlı Haşim”; buna karşılık Haşim de Yahya Kemal'e “Nişli Agâh” diye hitap eder. Haşim, İkbal Kıraathanesi'ne gidip Yahya Kemal'in olmadığını görünce “Oh, Nişli Agâh yok, kendi kendimize bırer kahve içelim”; Yahya Kemal de Ahmet Haşim olmadığında “Hadi, gene iyiyiz. Arap Haşim yokken keyiflice sohbet edelim,” der.” Necip Fazıl, Osmanlı Bankası'nda çalışan Ahmet Haşim'i ziyarete gittiğinde, “Yahya Kemâl'i yermekle dehâsını göstermeye” başladığını sezer; onun Yahya Kemal hakkında kurduğu şu cümleleri nakleder: O, burun delikleri huni gibi açılan ve her şeyi içine çeken öyle esatiri (dasitani) hayvandır ki, kocaman bir sebze hali veya et sergisinin çöplüğünden geçse, yerde toz bile bırakmaz. Şair değil, zemin üzerinde ne bulsa midesine indirici bir elektrik süpürgesi. Niş’li Agâh Bey… (Güya Yahya Kemal’ in asıl adı). Şiiri ise adi bir “pastiş”(dıştan kopya).
Necip Fazıl, Beylerbeyi'nin Yalılar Boyu Caddesi'ndeki çınarlar arasında “şiir hummaları içinde” gidip gelirken, kendisi gibi gördüğü “koca kafalı, üstelik cılız vücutlu, hep düşünceli, spor ceketli ve gri pantolonlu, ihtiyarla çocuk bulamacı bir genç” sözleriyle tasvir ettiği Peyami Safa'yla karşılaşır.** İkilinin tanışmasına
Sayfa 339Kitabı okudu
Reklam
Talat Paşa, Başmabeynci Tevfik Bey, Darüssaade Ağası Fahreddin Ağa ve Dolmabahçe Sarayı'nda aynı gün nöbetçi bulunan Divan-ı Humayun Memurlarından Ercüment Ekrem 2. Abdülhamid'in yanına giderler. İşgal karşısında Anadolu'ya gitme ve kendisini de götürme kararından bahsederek fikrini almak isterler. 2. Abdülhamid, yapılan açıklamalar sonrasında karşısındaki heyete şu karşılığı verir: Şevketli biraderimin hakipay-ı şahanelerine arzı-ı ubudiyet ederim. Endişeleri tamamıyla gayr-ı varittir. Eğer dokunulmamış ise, Çanakkale’yi ben zamanında, fevkalade tahkim eylemiştim. Oradan hiçbir donanmanın geçmesi kabil değildir. Boğaziçi de öyle. Amma farz-ı muhal olarak öyle bir felaket başa geldiği takdirde, Hakanın yapacağı şey, tacını, tebasını terk ile zillü firarı irtikap değil, eyvanı-ı payitahtının taşları altında terk-i can etmektir. Hazret-i Fatih bu beldeyi küffar elinden fethettiği zaman Bizans İmparatoru Kostantin kaçmayıp harp ede ede yıkılan kalelerin altında can vermek celaletini göstermişti. Biz, Fatih’in ahfadı, Kostantin’den aşağı kalamayız... Bana gelince ben artık bir yere gitmem. Yegâne arzum burada ölmektir. Biraderimden ve hükümeti-i seniyyeden bu arzuma mümataat edilmesini istida ederim.
"Tanzimat'tan itibaren temel vasıflarını koruyarak varlığını sürdüren alafranga züppe, bobstil adıyla sinemanın tesirinde erikan züppesine dönüşmüştür."
Batılılaşmayla birlikte toplum hayatında yer alan alafranga züppe tipi Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan süreçte kılık değiştirip sinema züppesi olarak toplum karşısına çıkmıştır. Dış görünüşlerindeki farklılıklara rağmen eski züppe ile yeni züppe "taklit” ve "aşırılıkta” müşterek çizgidedir. Diğer bir ifadeyle yeni züppe ile eski züppe aynı ruhu taşır; kendi kültürünü beğenmez, model aldığı insan tipini taklit eder, aşırıya kaçar ve komik duruma düşer. Farklılıkları ise şuradadır; eskisi Fransız kültürünü ve Fransızcayı, yenisi ise Amerikan kültürünü ve İngilizceyi taklit eder.
Sayfa 264Kitabı okudu
Bobstillerin kıyafetleri, vücut ölçüleriyle uyumsuzdur. Bu uyumsuzluk, "pederden miras” benzetmesini beraberinde getirmiştir. Devrin gazetelerinde bobstillerle ilgili tanıtıcı köşe yazıları neticelenirken aym benzetmelere yer verilmiştir: "Babasının ceketini, küçük kardeşinin pantolonunu...” tercih etmeleri, bobstillere yönelik en ayırıcı cümleler arasındadır.
Sayfa 253Kitabı okudu
Reklam
Asaf Halet Çelebi Şiir Okuyor:
"Kakule buyurur musunuz, kakule? Biz yazıcılar o makule Herifleriz ki... he, he, he! 'Kiçkinen oğlan odaya gelgil Yol bulamazsan dağdan girgil...' Diyor Mevlâna, pirimiz üstadımız, Kapıdan kovarlarsa bacadan girmektir mutadımız: Ben de edebiyatımıza ne hacıdan girdim, Ne hocadan girdim, Bayanlar, baylar... Küt diye bacadan girdim!"
Sayfa 170Kitabı okudu
Mütareke yıllarında hakarete uğrayan, dövülen, evleri zorla ellerinden alınan Türk ve Müslüman halkın karşısında, İstanbul'da yaşayan gayrimüslimler işgal üzerine sevinç gösterileri yapıp eğlenceler düzenlerler. Genellikle Beyoğlu muhitinde meydana gelen bu sevinç gösterileri, Türk ve Müslüman halkı tahkir eder. Bahsi geçen sahneler, İtilaf güçlerine mensup donanmanın İstanbul boğazından girmesiyle başlamıştır.
Ahmet Haşim'le Abdülhak Şinasi Hisar, edebiyat dünyasında dost olarak kalmış nadir isimlerdendir. Her ikisi de naif, kırılgan ve hassas olan bu edipler, Mekteb-i Sultani'de birlikte okurlar, lise yıllarından itibaren de dostlukları daim kalır. Öğrencilik yıllarında Ahmet Haşim'e “Şair Hâşim” dendiğini söyleyen Abdülhak Şinasi, Şi'r-i Kamer'den bazı mısraları okur okumaz ona bağlanır. O yıllarda Şi'r-i Kamer'in birçok mısraını ezbere bilir, rüyalarında bile “Bir bülbül-i âvâre melâl-i şebe ağlar” mısraını duyar.*3 En sevdiği şairlerden Abdülhak Hamid ve Yahya Kemal'in yanına onu da ekler. Abdülhak Şinasi, “Bendeki şiir muhabbeti zavallı arkadaşımın hayatı boyunca bütün titizliklerine sabretmeye kâfi geldi ve o da hemen bütün başkalarına gösterdiği ünüf ve şiddet karşısında bana hiçbir infial göstermedi,” der.“ Ancak, dostluklarının hiçbir tehlikeye maruz kalmadan devam etmesini bir tür mucize olarak görmekten de geri kalmaz.” O, hatıralarından yola çıkarak bu “mucize dostlugu” ölümsüzleştirdiği bir de Ahmet Haşim kitabı kaleme alır,
Sayfa 344Kitabı okudu
2. Abdülhamid, dış görünüşüne dikkat ederek şık giyinmeye özen gösteren bakımlı bir padişahtır. Semih Mümtaz'ın gözlemlerine göre Il. Abdülhamid'in atkısı, dalma çorabıyla aynı renktedir.Gömlekleri her zaman beyaz renklidir. Saçlarını sağdan ayırarak tarayıp sık sık fırçalar. Sakalını da kendisi boyar. Daima elinde gezdirdiği kolonya şişesini birkaç saat içinde bitirir. “Bir defa olsun namazı terk etmediği için” günde iki üç defa elbise değiştirir. Bunun bir sebebi de kanepelerin üzerine diz üstü oturması ve pantolonunun buruşmasıdır. Cuma selamlığına gittiği vakit, şık bir üniforma giyer ve beyaz eldivenlerini takmayı ihmal etmez.? Halit Ziya, 2.Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra Yıldız Sarayı'nı gezip tetkik etme imkânı bulur. İncelemeleri esnasında onun bir koleksiyon oluşturacak kadar çok elbisesi olduğuna şahitlik eder. Özellikle selamlık resminde giydiği üniformalardan ve paltolardan yaklaşık yüz takım görmüştür."
Halit Fahri, Mütareke'nin en şiddetli olduğu günlerde, gayrimüslimlerin eğlencelerini gözlemlerinden hareketle anlatır: İrili ufaklı Venizelos resimleri dolaştıran Galata ve Tatavla yârânı sokaklarda avaz avaz bağırıyorlar, İngiliz Sefarethanesi köşesinde, otellerin önünde tramvay yolunu kesiyorlar ve gelip geçen Türklerin yüzlerine tükürüp feslerini yerlere atıyor, bazan yırtıp parçalıyorlardı. İşte o günlerde Darülbedayi'ye böyle tehlike ve belalara göğüs gererek gitmek lâzım geliyordu. Hatta bir gün karşıdan bu coşkun alaylardan birini görünce adeta koşarak yokuşu inmiş ve galiba kulağı sağır olan kapıcıya zilin sesini işittirip kapıyı açtırıncaya kadar akla karayı seçmiştim > Yüzyıllarca “ev komşusu, dükkân komşusu” olarak Türklerle birlikte yaşayan gayrimüslimler, Ahmet Sabri İnhan'ın ifadesiyle “Türkü ızrar etmek, Türk ile temas etmemek, Türk ile iş yapmamak, kilisenin koyu günlük kokusu ile yoğrulmuş düşmanlıklarının, kinlerinin intikamını almak için en ufak veşilelerden istifade etmeyi adeta kendilerine, dini, milli bir akide” yapmışlardır.537 Nitekim İstanbul halkının Anadolu'ya geçip Milli Mücadele'ye katılmasında da bu tahrikler tetikleyici olmuştur.
Sayfa 186Kitabı okudu