Oysa ben hiç düz bir yolda ellerim cebimde dudağımda bir türkünün içimi ısıtan tadını alarak yürüyemedim. Son treni kaçırmaktan korkan bir yolcu endişesi taşıdım hep sol yanımda.
Şimdilerde derin bir sessizliğin omzuna başımı koyuyorum. Usulca geçip giden ömrümü izliyoruz birlikte. Bazı anlar bir şeyler söylemek ister gibi oluyorum. Az sonra söylemenin anlamaktan geçtiğini farkederek, sessizliğin inanılmaz huzuruyla yoğrulmuş iç sızlatan huzursuzluğunun, nasıl oluyor da birlikte bu kadar uyum içinde olabildiğine şaşıyorum. Güneşin göğü ilk ışığıyla aydınlatışındaki ince çizginin tarifsiz görkemiyle gün batımında geride bıraktığının göze aynı ahengi vermesine benzetiyorum bu uyumu.
Zehrin içinde yer alan panzehiri gibi….
“Kazanmış olmak size yetmiyor. Siz başkalarının kaybedişini görme arzusuyla dolusunuz. Üzüntülü anlarda acıyı paylaşıyormuş gibi görünmeniz hep bu yüzden…” dedi bilge.