Ninem kafasını eğip, hayatı boyunca onu koruyan sineye yaslıyor başını. Bir şey engelliyor, yerleşemiyor rahatça: İhtiyarın gömleğinin içinde bir kesek var sanki.
-Ne var burada? diye soruyor hemen hemen kayıtsız bir edayla.
Dedem elini kıyafetinin altına sokuyor ve bedenine değen, yürek atışlarını duyan küçük yabancı bedeni buluyor.
-Bu ne?
-Bir şey değil, diyor dedem çekinerek, suçlu bir çocuk gibi. Bir şey değil. Biraz toprak.
-Toprak!
Evet, memleketlerinden biraz toprak. Gittikleri yabancı ülkede fesleğen ekmek için, diyor. Hatırlamak için.
İhtiyarın elleri yavaşça açıyor toprağı sakladığı mendili. Eşiyorlar içini, ninemin elleri de okşar gibi eşiyor toprağı. Gözleri yaşlı, öylece duruyorlar.
-Bir şey değil, diyorum. Biraz toprak.
Toprak, Eolya toprağı, memleketimin toprağı.