"Sen Çılgın Rogan’sın!"
"Evet,"
"Ve şehirler parçalayabiliyorsun?"
"Evet."
"Bütün bu para ve büyüye sahipsin?"
"Evet."
"Ve böyle mi… görünüyorsun?"
"Aynen."
"Bu dünyada adalet yok!"
Bütün erkekler yalancıdır. Kadınlar da öyle. Bu gerçeği iki yaşımdayken büyükannem bana eğer uslu bir kız olup kıpırdamadan durursam doktorun bana yaptığı aşının acımayacağını söylediğinde öğrenmiştim.
“Kız arkadaşın var mı?” diye sordu büyükanne Frida.
Elimi yüzümün üzerine koydum.
“Hayır,” dedi Çılgın Rogan.
“Erkek arkadaş?” dedi büyükanne Frida.
“Hayır.”
“Ya şeye ne demeli...”
“Hayır,” dedik annem ile aynı anda.
“Ama ne soracağımı bile bilmiyordunuz!”
“Hayır,” dedik tekrar aynı anda.
“Oyunbozanlar.” Büyükanne omuz silkti.
"He might talk to Rogan, since he’s the most dangerous man in Houston.”
“Is that the official title?” I asked.
“No,” Rogan said. “It’s a statement of fact.”
"How do you fit into this? What are you involved in?"
“I’d tell you but I’d have to kill you,” Rogan said.
Nobody laughed.
“You should wink next time you make a joke,” I told Rogan. “So people know when to laugh.”
“I’m not joking,” he said.
"Büyükanne, neden örgü filan örmüyorsun?"
"Ne?"
"Neden örgü örmüyorsun? Bütün büyükanneler örgü örüyor."
"Benim örgü örmemi mi istiyorsun?"
"Eğer sözlükte büyükannenin anlamının altına bakarsan iki tane örgü şişi ile bir yumak ipi olan yaşlı bir kadın görürsün."
Beynim sonunda kelimeleri özümsedi. "Yani üstümüzde bina var ve zeminde kısılı kaldık." Canlı canlı gömülmüştük. Korku içimi sardı.
"Bütün bina değil. Hâlâ ayakta olduğuna epey eminim. Yol göstericiyi aktive ettim, yani ekibim bizi bulabilir. Sadece bizi buradan çıkarmaları sorun."
"Ya oksijenimiz biterse?"
"Bu büyük şanssızlık olur."
"Rogan!"
"On beş dakikadır buradayız. Burada hâlâ yaklaşık 560 litre hava var ki bu ortalama bir tabutta bulabileceğin bir şey."
Eğer buradan çıkarsam onu öldürecektim.