Kitabı iki büyük bölüme ayırabiliriz. Spoiler olmazsa, intihardan öncesi ve intihardan sonrası. İntihardan öncesi günümüz dünyasında geçiyor: Bir aldatma hikayesi.
Ancak erkeğin ya da aldatılan esas kadının değil "üçüncü kişi"nin, diğer kadının bakış açısından anlatılıyor bu hikaye. Ailevi geçmişini, karakter yapısını, psikolojisini ve önyargılarını öğrendikten sonra acısını ve yaptıklarını anlamaya başlıyorusunuz.
İntihardan sonrası ise pembe, pespembe bir evren. Aşk acısından ölenlerin ruhunun hapsolduğu Pembe Mezarlık. Kan ağaçları, iskeletler, ölüm perileri... Edgar Allan Poe ve Tim Burton'u anımsatan karanlık - aslında pembe - bir dünya. Tasvirler okurken hayalinizde bir film çekecek; çürük çileklerin ve çiçekli sütün kokusunu hissettirecek kadar canlı. Bu fantastik aşk kitabının ne kadar az bilindiğini düşündükçe oldukça şaşırıyorum.
Aşk, acı ve ölüm temalarından özgün bir evren kuran bu kitabı sevmiştim ve okuduğumdan beri, yani birkaç yıldır, serinin devamını bekliyordum, fakat gelmeyeceğini öğrendim. Seri yarım kalacak.