Uluslararası ilişkiler hakkındaki düşünceler üzerinde savaş sonrası dönemde kötümser realizm baskın hâle gelmiştir. Bu düşünce daha büyük bir egemen güç olmadığı için devletlerin dünya sahnesindeki en önemli aktörler olduğunu ve devletlerin de çıkarları için birbiriyle kıran kırana bir mücadele vermesi gerektiğini savunmaktadır. Realistler kötülük dolu küresel bir çevrede hayatta kalmanın öneminden bahsederken devletlerin güvenliklerini garanti altına alabilmeleri için diğer devletlerle güç dengesini savaş ve ittifakları kullanarak sağlamaları gerektiğini savunmuşlardır (bkz. Waltz, 2008). Bu analize göre günümüzde AB, kendi işlerinde otoriteyi elinde bulunduran, çıkarlarına uygunsa otoritesini yeni ortaklıklara devreden ve bu otoriteyi ne zaman isterse geri alma hakkını saklı tutan egemen devletler topluluğudur. Realistlere göre AB'nin tek varlık sebebinin üye devletlerin çıkarlarına uygun olduğunu düşünmelerindendir. Realizm nükleer çağdan doğan gerilime bir cevaptır. Ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra artan dayanışma rüzgârını açıklamaz, uluslararası ilişkilerin arkasında yatan sebeplerle ilgili pek çok soruyu yanıtsız bırakır ve ona olan destek son zamanlarda azalmıştır.