Kadriye Yılmaz Koca

Kadriye Yılmaz KocaOsmanlı’da Kadın ve İktisat yazarı
Yazar
3.0/10
1 Kişi
6
Okunma
0
Beğeni
654
Görüntülenme

Kadriye Yılmaz Koca Sözleri ve Alıntıları

Kadriye Yılmaz Koca sözleri ve alıntılarını, Kadriye Yılmaz Koca kitap alıntılarını, Kadriye Yılmaz Koca en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dünya endüstri tarihinde üretimin öztüketim esas alınarak sürdürüldüğü uzun bir dönem mevcuttur.
Reklam
Osmanlının fetihlerle topraklarına toprak kattığı dönemlerden 16. yüzyıla kadar kız çocuklarının ve kadınların toprakta söz sahibi olmalarına müsade edilmemiş, aile içerisinde yalnız erkeğin toprağa malik olması sağlanmıştır .
Geleneksel üretim biçiminde aileyi açıklayan en iyi pusula gelenektir. Zira gelenek hayatın diğer saha­larına olduğu gibi üretimin planlanmasından payla­şılmasına kadar tüm iktisadi faaliyetlere yön verir. Aile içerisinde iktisadi ilişkiler de geleneğin öngör­düğü çerçevede yürütülür. Aile bireylerinin aile içeri­sindeki konumları bir tüketici olmaktan daha çok bir üretici kimliği ile belirlenmiştir. Dolayısıyla 'işe yaramazlık duygusu' sadece modern toplum insanları­nın muzdarip olduğu bir psikolojik rahatsızlıktır.
Bugün bir çeşit sivil toplum sözleşmesi diyebileceğimiz Akabe Biatı'nda peygamberin, ayetin emri gereği erkekleri olduğu kadar kadınları muhatap alması İslam toplumunda kadının müstakil şahsiyete sahip bir toplum ferdi olduğunun Kur' ani delilidir.
Abbasi döneminin ictimai bozulmalarına karşı Türkler İslam alemi içerisinde yeni bir soluk olmuşlar, pekçok sapık düşüncenin etkisiyle yozlaşmaya başla­yan kadının ictimai durumunun düzeltilmesinde rol oynamışlardır. Kadınların kamu hayatına katılımı açısından ilk dönem Osmanlı toplumunun müsbet bir model oluş­turduğunu görüyoruz. Göçebe Türkmen aşiretleri ara­sında kadının toplumsal etkinliği benimsenmiş ve ona hayatın her safhasında rahat hareket etme imkanı sağ­lanmıştır. Belki de bundan dolayı üretim ve sanat faaliyetleriyle meşgul olan kadınlardan, zaviyelerde şeyh olan kadınlara kadar her alanda 'iş'lerini ' cinsiyet'le­rinin önüne koyabilmişlerdir. Aslında kadının konu­munu tüm toplum yapısından bağımsız düşünmek mümkün değildir.
Reklam
Geleneksel üretim biçimi ile şekillenen toplum­larda iktisadi faaliyetler ayrı bir çalışma sahası olarak değil toplum yapısı ile bütünleşmiş birer faaliyet alanı olarak bulunmaktaydılar. Bunun sonucunda ise haya­tın bütününden koparılmamış bir üretim-tüketim den­gesi sağlanmaktaydı. Bu 'hayatla bütünleşmiş iktisat' anlayışı klasik dönem Osmanlı toplumu için de geçerliydi. Toplumda en yaygın üretim ve tüketim birimi aile idi. İktisadi faaliyetlerin aile gereksinimi esas alınarak gerçekleş­tirildiği bir ekonomik çabanın sonucu olarak aile baş­lıca üretim ve tüketim sahası idi. Toplumsal üretim ve tüketim faaliyetlerinin merkezinde aile yer alıyordu. Dolayısıyla aile bireyleri de bu toplumun en küçük üretim biriminin elemanları durumundaydılar. Kadın ise gerek toplumsal açıdan gerek iktisadi faaliyetler açısından bu üretim biriminin merkezinde yer alı­yordu. Bunun sonucunda geleneksel üretim biçiminde kadının iktisadi faaliyet alanlarından dışlandığını veya bu alanlarda yeterince yer alamadığını düşünmemiz mümkün olmaz.
Şehir kadınlarının terekelerinde giysi, ev, süs eşyası ve nakit para bulunurken kırsal kesim kadınlarının terekelerinde daha mütevazi bir kaç parça eşyadan başka bir şey yoktur. Ancak terekelerdeki emtia, kadının toplumsal durumuna göre de değişmektedir.
Klasik dönem Osmanlı toplumunda da Osmanlı Devleti'ni kuran bu ilk dönem göçebe Türkmen aşiret­lerinin kadına bakışının etkisi olmuş, uzun yıllar ka­dının toplum içerisinde varlığını özgürce gerçekleştir­mesi sağlanmıştır . İslamın kadına verdiği iktisadi haklar ve Türk geleneklerinin kadını onurlandıran yapısı kadının top­lum içerisinde kısa sürede 'iktisadi şahsiyet' kazan­masını kolaylaştırmıştır. Türk dünyasında kadınların erkeklerle yanyana olmaları yabancı tarihçiler tarafından 'Türk kadını iktisadi hayatta erkeğin tam arkadaşıdır. Yalnız ev içerisinde değil, pazarda da kadın, hayat ar­kadaşının öğüncüdür. Bir rençber malının fazla­sını pazarda satmak istediği zaman karısı ile be­raber satış yerine gider. Fiyatı belirlemekte hakim olan kendisinden ziyade karısıdır' cümleleriyle ifade ediliyor
İslam, temel hükümleri itibariyle kadına ekono­mik özgürlük vermiştir. Yüzyıllar önce kadınların eko­nomik hakları teslim edilmiştir. Bilhassa evli kadının kocasından bağımsız mülk edinme hakkı ilk İslam toplumundan bugüne kadınlara tanınmış bir haktır. Bu hakkı modern toplumlar 19. Yüzyılda belli bir mü­cadele süreci sonucunda tanımak durumunda kalmış­lardır. Modern toplumlarda bugün hala kadının ev­lenmesiyle birlikte mülkiyeti üzerindeki tüm hakları kocasına geçer. Kadının mülkiyet hakkı zedelenir. Bundan dolayı modern toplumlarda kadınların en kaygı duydukları meseleler arasında boşanma halinde mülkiyet hakkını kaybetmekten kaynaklanan açıkta kalma korkusu bulunmaktadır. İslam dünyasında kadının mülkiyet sahipliği ve mülk tasarrufundaki serbestiyeti gerek hukuki düzen­lemelerle gerek toplumsal pratikle garanti altına alın­mıştır.
Reklam
Modern toplumlarda ailenin bu özelliklerini yiti­rip sadece bir üretim birimi haline geldiğini ve üreti­min tümüyle ev dışına taşınması süreci sonunda 'ka­dının çalışması' tartışmalarının yapıldığını kolayca tesbit edebiliyoruz. Geleneksel üretim biçiminde aileyi açıklayan en iyi pusula gelenektir. Zira gelenek hayatın diğer saha­larına olduğu gibi üretimin planlanmasından payla­şılmasına kadar tüm iktisadi faaliyetlere yön verir. Aile içerisinde iktisadi ilişkiler de geleneğin öngör­düğü çerçevede yürütülür. Aile bireylerinin aile içeri­sindeki konumları bir tüketici olmaktan daha çok bir üretici kimliği ile belirlenmiştir. Dolayısıyla 'işe yaramazlık duygusu' sadece modern toplum insanları­nın muzdarip olduğu bir psikolojik rahatsızlıktır.
Sayfa 50
Türklerin İslamlaşma süreci sonucunda zamanın göçebe Türk boylarında Türk gelenekleriyle yoğrulan bir İslam anlayışı hakim olmuş, dolayısıyla Türklerin İslam alemi içerisinde etkin rol oynadıkları tarihi ger­çeklerle sabittir. Bu arada İslam dünyasında yaşanan kargaşa ortamında kadınların toplum içindeki ictimai durumları hususunda da yine Türk gelenekleriyle yoğ­rulan İslam anlayışının etkisi olmuştur.
Kadı sicillerinde kadınların mahkemelerde özellikle erkek akrabalarından olmak şartıyla vekil kullandıkları görülmektedir. Kadınlar işlerini gördürmek için kocalarını, babalarını, oğullarını vekil tayin ettiği gibi gerektiğinde diğer erkek akrabalarını veya güvendikleri başka erkekleri de vekil tayin ettirmiştir. Kadınlar vekilleriyle işlerini takip etmişlerdir. Kadınları vekil kullanmayı tercih etmeleri dönemin sosyal teamülleriyle izah edilebilir
Kadınların kamu hayatına katılımı açısından ilk dönem Osmanlı toplumunun müsbet bir model oluş­turduğunu görüyoruz. Göçebe Türkmen aşiretleri ara­sında kadının toplumsal etkinliği benimsenmiş ve ona hayatın her safhasında rahat hareket etme imkanı sağ­lanmıştır. Belki de bundan dolayı üretim ve sanat faaliyetleriyle meşgul olan kadınlardan, zaviyelerde şeyh olan kadınlara kadar her alanda 'iş'lerini ' cinsiyet'le­rinin önüne koyabilmişlerdir. Aslında kadının konu­munu tüm toplum yapısından bağımsız düşünmek mümkün değildir.