Kutlukhan Kutlu

Kutlukhan KutluGünümüzün Klasikleri 1 yazarı
Yazar
Derleyen
Çevirmen
6.0/10
8 Kişi
22
Okunma
35
Beğeni
6,6bin
Görüntülenme

Kutlukhan Kutlu Sözleri ve Alıntıları

Kutlukhan Kutlu sözleri ve alıntılarını, Kutlukhan Kutlu kitap alıntılarını, Kutlukhan Kutlu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Spirited Away (2001)
Çocukluktan yetişkinliğe doğru çıkılan yolculuğu resmeden yoğunlaştırılmış bir rüya etkisine sahip "Spirited Away", sihirli masallarıyla ünlü büyük anime ustası Hayao Miyazaki'nin elinden çıkma bir başyapıt.
The Truman Show (1998)
Senarist Andrew Niccol ve yönetmen Peter Weir'in "Truman Show"u, gerçekliğimizin bütünüyle sahte olduğuna dair paranoyadan yola çıkıyor. Ve çağdaş medya kültürü üzerine, ekranın içindeki adamın ekranın öbür tarafındaki adamı temsil ettiği bir hiciv çıkarıyor.
Reklam
fight club (1999)
David Fincher'in filmi aynı anda hem ateşli hem de alaycı tavrıyla, kanlı dövüş sahneleriyle ve finaldeki baş döndüren sürpriziyle, seyircisine de bir iki tane çakıp sarsmayı kafasına koymuş bir film.
Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2001)
İnsan hafızası üzerine öyküler giderek cesur, farklı ve ilginç filmlerin alanından çıkıp sıra işi janr örneklerinin alanına girdi. Oysa Charlie Kaufman'ın yazdığı "Eternal Sunshine of the Spotless Mind", seyirciye bu kanıksamışlığı tam anlamıyla unutturuyor.
Heat (1995)
Yönetmen Michael Mann, Al Pacino ile Robert De Niro'yu karşı karşıya oturtuyor ve duruma "polisiye sinema" penceresinden bakarak profesyonellik ve modern yalnızlık üzerine bir tablo çiziyor. Mann'in hırsız-polis oyunu, her parçasıyla "bir klasik" gibi inşa edilmiş bir film.
Bir filmi neyin tam olarak "klasik" haline getirdiği epey tartışılabilecek bir konu, ama bu payenin genellikle üzerinde fikir birliğine varılan bir tarafı varsa o da herhalde belli bir "vakit" gerektirdiğidir.
Reklam
Dark City (1998)
Alex Proyas'ın belirsiz bir zamanda ve kesintisiz karanlığın hüküm sürdüğü isimsiz bir şehirde geçen "Dark City"si, 90'ların sonunun bilimkurgu severlere sunduğu güzel bir sürprizdi. (...) "Metropolis"ten "Blade Runner"a uzanan kulvarın sakinlerinden olan "Dark City", ayrıca çok daha büyük bir şöhret yakalamış olan "The Matrix"in öyküsünü dayandırdığı kavramlara da daha önce el atmış olmak gibi bir konuma sahip.
Gladiator (2000)
Usta yönetmen Ridley Scott'ın "Gladyatör"ü, kavruk savaş meydanlarından senatonun mermerine ve gladyatör arenasının kumuna, seyirciyi ihtişamlı bir Antik Roma yolculuğuna çıkarıyor. Ve bir yandan gücü elinden alınmış kahramanın yeniden yükselip intikamını alma mücadelesini anlatırken, bir yandan da vahşi gladyatör dövüşlerini şov dünyasının antik bir modeli olarak sunuyor.
Seven (1995)
"Oburluk, Açgözlülük, Tembellik, Kibir, Şehvet, Haset, Öfke. Seri cinayetler için Yedi Ölümcül Günah'ı model alan "Seven", şehrin çürüyüşü üzerine modern bir polisiye/korku başyapıtı."
Amelie (2001)
Bir romantik komedi. Bir büyüme öyküsü. Yetişkin bedenindeki çocuk gözlerinden, büyülü bir Paris macerası. Hem doludizgin bir görselliğe sahip, hem komik, hem de nostaljik bir masal. Ve tabii ki bir Jeunet filmi. Üstelik bu defa, sanki inadına, göz kamaştıran bir hareyle çevrili.
Reklam
Saving Private Ryan (1998)
Spielberg'in "Saving Private Ryan" ile yapmaya çalıştığı şey, Hollywood'un "Vietnam cehennemdi" söylemini "savaş cehennemdir"e genişletmek.
The Matrix (1999)
"The Matrix, bir bilimkurgu filmi. Bir masal. Bir komplo öyküsü. Ve her şeyin ötesinde, bir kung fu filmi. Üstelik bu türlerin hepsine el atmakla kalmıyor, el attığı her türün semboller paketini de, favori temalarını da beraberinde getiriyor ve birbirine paralel bir sürü kulvar açarak, hepsini bir arada işliyor. En ilginci de, bu işin altından alnının akıyla kalkıyor."
The Big Lebowski (1998)
Coen'lerin kara film parodisi, bu şık türün çoğu gözde unsurunu barındırıyor. Karmaşık bir fidye öyküsü, güçlü ve zengin bir adam, zeki, tehlikeli ve çekici bir kadın... Masumiyet, şiddet ve nihilizm... Ne var ki kahramanımız kurnaz bir dedektif falan değil, tembel ve pasifist Jeff Lebowski olduğundan, öykü kendi kendini çözmek zorunda kalıyor.
The Sixth Sense (1999)
"The Sixth Sense"de M. Night Shyamalan buz gibi bir atmosferle ve sürpriz finale doğru adım adım götürdüğü öyküsüyle, seyirciyi avucunun içine alma konusundaki yeteneğini gösterdi. Bu karakter odaklı hikâye sadece Shymalan'ın adını duyurmakla da kalmadı üstelik; şoktan ziyade ürpertici gerilime sırtını yaslayan eski usül korku sinemasının geçerliliğini yitirmediğini kanıtladı.
The usual suspects (1995)
Bryan Singer'ın bir ayağını geleneklerde, bir ayağını ise yeni olasılıklarda tutan filmi, kalabalık oyuncu kadrosunun performansıyla, pür dikkat izlemeye zorlayan sıkı sıkı örülmüş öyküsüyle, özellikle de gerçeklik zeminini seyircinin ayakları altından çekip alıveren finaliyle, yeni kara filmin öncülerinden biri haline gelmişti.
17 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.