Jane; bir pazar sabahı, arkadaşı için aldığı hediyeyi çalıştığı mağazada unuttuğu için çalıştığı yere uğrar. Ama birden kapalı olmalarına rağmen, kapıda biri belirir ve sevgilisine acilen hediye alması gerektiğini söyler. Onu içeri alan Jane'in de kabusu böyle başlar.
Jane, hiç tanımadığı biri tarafından kaçırılır ve yedi ay esaret altında tutulur. Onu kaçıran kişiyi de bu süre zarfında bir daha görmez. Bir yatağı, mini bir buzdolabı, sevdiği atıştırmalıklar, bedenine uyan kıyafetler ve her şeyin en ince ayrıntısına kadar düşünüldüğü bir odada tutulur.
(Onu kaçıran kişi odaya bir de kitaplık koysa ben Jane ile yer değiştirebilirdim)
Kendi imkanları ile hapsolduğu esaretten kurtulan Jane, için gerçek hayata geri dönmek çevresinin beklediği kadar kolay değildir.
Kaçırıldığı zaman ve günümüz olarak ilerleyen kitap, Jane'in psikolojik buhranlarını, gerçeklik ile hayal arasında gidip gelmelerini güzel ele almış.
Eve döndükten sonra da travmalarına şahit oluyoruz. Eski yaşantısına ayak uydurmaya çalışmak, ondan eve döndüğü için minnettar olmasını bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmak, onu iyileştirmek yerine daha büyük hüsrana uğratır. Kaçırıldığı zamanki rutinlerini yerine getirmek, kendini güvende hissetmesini sağlar.
Eve dönmüş olsa da Jane'in mücadelesi daha bitmemiştir.
Kitabı almış olanlar gerilim bakımından bir beklenti ile başlamayın kitaba. Hüzünlendiren, merakla sayfaları çevirdiğim bir kitap oldu.