Yazar, öğretmen, performans sanatçısı Laurie Weeks Amerika’nın Idaho eyaletinde doğdu ve büyüdü. Makaleleri ve kurgu eserleri hem Avrupa’da hem de Birleşik Krallık’ta basıldı. Eleştirmenlerin beğenisini toplayan ilk romanı Fermuar Ağız 2011 yılında yayımlandı ve çok geçmeden ikinci baskısı yapıldı. Kitap, En İyi Lezbiyen Çıkış Romanı dalında Uluslararası Lambada Edebiyat Ödülü’nü aldı. Bunun yanı sıra Weeks, “Erkekler Ağlamaz” (Boys Don’t Cry) filminin senaryo yazımına da katkıda bulunan Weeks, New York Üniversitesi’nde Perfomance Studies bölümünde yüksek lisans yaptı ve pek çok akademik konferansta konuşmacı olarak yer aldı.
... ergenlik yıllarında tıpkı benim gibi kokteylindeki alkol seviyesi ne kadar yüksekse beynindeki anksiyete seviyesinin o kadar düşük olduğunu keşfetmiş olabileceğini farkettim.
Padme Amidala ile beraber bir etkinlik yapmaya karar verdik.
Etkinliklere göz attığımızda yeraltı edebiyatının nerdeyse hiç okunmadığını ve türün çok fazla bilinmediğini düşünerek, böyle bir etkinliğin türün tanınması ve anlaşılması adına yararlı olacağını düşündük. Daha önceleri yeraltı yazarları için tek tek etkinlik
Bu kitabın en büyük başarısı depresif bir karakterin ruh halini okuyucuya çok iyi yansıtabilmiş olması bence. Böyle düşünüyorum çünkü kendimi depresif hissettiğim zamanlarda okumaktan zevk aldım. Görece mutlu olduğum bir anda devam etmek istediğimde ise mutsuz hissettim. Ayrıca platonik bir aşk hikayesi ancak böyle olabilirdi herhalde, gergin ve mutsuz bir bekleyiş ama o kişinin yanındayken mutlu.
Kitabın ana karakterinin ağzından anlatılıyor tüm bölümler ama biz ana karakterin adını bir türlü öğrenemedik, düşüncelere daldığında bile kendi adını zikretmiyor ya da diğer karakterler de onun adını belirtmedi. Bunun bir eksiklik olup olmadığı konusunda kararsız kaldım. Kitabın dağınık anlatımı, karakterin sadece geçmişi düşündüğü anlarda geçmişiyle ilgili bilgimiz olması. Çok gerçek bir anlatım çünkü düşündüğümüzde biz de hayatımızı yaşarken olay akışını zamana sıralı düşünmüyoruz alakasız bir anda geçmişle ilgili bir şeyler düşündüğümüz çok oluyor. Olay akışını baltalasa da bu detayı fark ettiğimde çok hoşuma gitti.
Sayfa sayısının az olması çok yerinde olmuş, çünkü kitapta ana karakterin aşık olduğu kızla geçirdiği zaman ve uyuşturucu bağımlılığı dışında elle tutulur bir konu olmadığı için ister istemez kurgusal yön düşüyor. Karakterle bağ kurabildiğimiz için başarılı ama olay akışı olarak karmaşık ve kafa karıştırıcı.
Anlatıcı, Jane'e düşkün ama Jane eşcinsel değil. Anlatıcı ağzını hep sıkı tutuyor ve hislerini içine atıyor; bir nevi fermuar çekmek gibi. Kitabın ismi de buradan geliyor galiba. Yazarın üslubu aşk ve hayal kırıklığının temasını iyi anlatıyor. Anlatıcının zihni dışında, romanın geçtiği New York şehrinin de resmi çiziliyor. Roman, hikâyenin geçtiği yaz mevsimi gibi içten ve sıcak. Ayrıca çıkış romanı olmasına bakarsak beklentileri epey aşıyor. Okursanız bir şey kaybedeceğinizi düşünmüyorum. Saygılarımla...
Karakter çok şey düşünüyor ama çok azını söyleyebiliyor. Zihnindekileri çok karmaşık ama çok basit bi hayatı var aslında. Düşündükleri günlük hayattımızda olduğu gibi çağrışımlarla bizi oradan oraya sürüklüyor. Kitapta bi zaman kavramı bi olaylar silsilesi yok aslında, daha çok bi durum gibi. Başlarda dili ve bu sürüklenmeler hoşuma gitmişti ama sonlara doğru okumak zorlaştı, yine de bitiremeyeceğim kadar yormadı beni.