Leo Perutz, 1882 yılında Prag'da doğdu. 1899'da ailesiyle birlikte Viyana'ya göçtü. İmparatorluk başkentindeki entelektüel ortama kolay uyum sağladı ve 1923'te ilk büyük edebi başarısını Kıyamet Günü Ustası ile elde etti. Nazilerin Almanya'da iktidara gelmesinin ardından, Yahudi olduğu için okurlara ulaşma olanağını yitiren Perutz, 1938'de Filistin'e göç etti. Ancak 1948 yılında İsrail Devletinin kuruluşu ve ardından izlenen milliyetçi politikalardan duyduğu büyük rahatsızlık sonucu, Nazi iktidarı döneminde yurtlarından kaçmak zorunda kalan ilk Yahudilerden biri olarak 1952'de yeniden Avusturya vatandaşı oldu. 1957 yılında Bad Ischl'da (Avusturya) öldü.
Perutz'un en önemli romanları arasında Der Marques de Bolibar (Bolibar Markisi, 1920 [1962 yılında Fransa'da Prix Nocturne ödülünü kazanmıştır]), Nachts unter der steinernen Brücke (Geceleri Taş Köprünün Altında, 1953) ve Der Judas des Leonardo (1959; Da Vinci'nin Yahuda'sı, Literatür Yayıncılık, 2006) sayılabilir. Eserleri pek çok dile çevrilmiştir. Nazilerin iktidara geldiği 1933 yılında basıldığı için Almanya'da dağıtımı yapılamayan St. Petri-Schnee (Aziz Petrus Karı) adlı romanı 1945 yılında, eserlerini çok beğenen Jorge Louis Borges'in girişimiyle ve El tizón de la Virgen adıyla Arjantin'de yayımlanmıştır.
•
"Çok pintidir o, çok fesattır, yalanın dolanın bini bir para onda," diye sözünü kesti kardeşi. "Hırsızdır , haindir, sözünde durmaz, sahtekârdır...»
•
Bir kitabın beğenilmesinde kişisel zevkler, hayat görüşü vs. ve daha bir sürü şey bu alanı tehdit ediyor. Tehdit dedim çünkü; fikir alış-verişinde (aslında bunu başka türlü yazacaktım vazgeçtim) bulunanlar genelde çoğu zaman anlaşmazlığa düşerler. İnsan aslında daha ilk başta anlaşamayan bir varlık olmuştur. Kabil'in Habil'i öldürmesi
Almanya’da Nazilerin aynı yıl iktidara gelmesiyle yasaklanan bir kitap. Sebebi ise halk üzerinde laboratuvar deneyinin bu denli anlatımı rahatsız edici bulunmuştu.
Kitap bir doktorun komda olduğu söylenilen zaman içinde yaşadığı ,gördüğü şeyleri konu alıyor. Kitabı okurken gerçek mi yoksa hayal ürünü mü diye ikilemde kalmak gayet normal ve hatta kitap sonunda bile bu ayrımdan emin olmak fazlasıyla zor.
Karakterimiz komadan çıktıktan sonra bir köyde doktorluk yaptığını hatırlar. Bu köyde monarşi yanlısı bir Baron bunu engellemek isteyen bir Papaz ve doktorumuz bulunmakta. Aslında doktorumuzun aklı sürekli sürekli sevgilisindedir.
Çavdar mahmuzu mantar dedikleri şey aslında şeytan tozundan ibarettir. İnsanı öldürebildiği gibi sanrılara ve histeriye de sebebiyet vermektedir. Böylelikle halkı isyanı sürükleyen bir manipülasyon deneyi oluşmakta ve doktorumuz bunu önlemeye çalışmaktadır.
Kitabın anlatımındaki olaylar her ne kadar kulağa rüya ürünü gibi gelse de dönemin yaşanmışlıkları üzerinden de izler taşımaktadır.
Eserin bu denli akıcı ve sade bir dille yazılması kitabı anlaşılır kılmaktadır.
Okurken zevk alacağınız ve hatta okuduktan sonra bile bir süre düşüneceğiniz bir kitap .
Şeytan TozuLeo Perutz · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20191,491 okunma
İncil’de şöyle geçer:
İsa daha konuşurken bir kalabalık çıkageldi. Onikiler’den biri, Yahuda adındaki kişi, kalabalığa öncülük ediyordu. İsa’yı öpmek üzere yaklaşınca İsa, “Yahuda” dedi,
“İnsanoğlu’na bir öpücükle mi ihanet ediyorsun?” — Luka 22:48
İşte karşınızda Rönesans döneminin mihenk taşlarından biri sayılan, eserlerinin her parçası ayrı
-Spoiler içermez-
Gelin sizi Bay Demba ile tanıştırayım. Kendisi bir hırsız. Ama hırsız dedim diye kestirip atmayın hemen öyle, çaldığı şey bir kitap. Bir değil üç kitap. O çalmasa, tozlu raflarda yıllarca el değmeden bekleyecek olan kitaplar, Bay Demba'nın eline geçince, araştırmalara konu olurlar. Bay Demba üniversite mezunu bir özel ders