Bana öyle geliyor ki, başımdaki altınlar bela, elbiseler de birer işkence torbası. Ben eski püskü elbiseler ile başımdaki testimle kum üzerinde yalınayak yürüyerek daha mutluyum.
Yemek, tepsinin ortasındaki gümüş nihali üzerine konulan kapaklı gümüş veya Saksonya tabaklardan üç parmağın uçlarıyla alınıp yenilirdi. Yemek öyle dikkatli alınırdı ki, parmakların uçları pek az yağlanırdı.
İftara gelenlere 'diş kirası' adıyla ihsan verilmek eskiden adetmiş. Sonra ihtiyacı olanlara verilirdi.
(Çok sevdiğim bir adettir. Bknz İskender Pala'nın Ah mine'l Aşk kitabında da şöyle geçer:
Ramazanlarda diş kirası vermek eski zenginlerin fakir fukaraya incitmeden onlara bağışta bulunmalarına; dostlarına da cemileler yapmalarına fırsat verirmiş. Yüksek bir medeniyet nişanı olarak iftar sofralarından sonra dişleri incindi diye onlara kira bedeli vermenin zarafetine, artık rastlayabilen yok.)
Afrika'nın içlerinden kaçırılmış ve sekizle on iki yaş arasında hadım edilip henüz doğru dürüst kendi dilini konuşmasını, yürümesini bilmeyen bir çağda az bir bedelle esircilere satılmış kimselerdir ki, elden ele geçtikçe fiyatları yükselerek nihayet İstanbul'a kadar ulaşmışlardır.
Saraya girenler, eskilerin idareleri altında terbiye görürler. Ağa imamı onları okutur, ibadet öğretir, yazı ve hesap gösterir. Temizliğe ve ise de alıştırılır.
Yazmalar, baş yemenisi, bohça yastık ve yorgan takımlarını gayet güzel boyalardı. Boyaların renkleri için hangi nebatı ya da madeni kullanmak lazım geldiğini bilir ve bunları kendileri kaynatırlardı.
Ezan veya top işitilince birazcık tuz ve zemzemle orucunu açardı. İftariye büyük tepsi ile çıkarılırdı.
Hanedan üyeleri ezanla oruçlarını açar, diğer odaya serilmiş namazlıklarda akşam namazını kılar sonra yemek yerlerdi. Büyük konaklarda da iftar adeti böyleydi. Konaklara Kadir Gecesi'ne kadar iftara davetsiz de gidilirdi, adetti. Küçük evlerde de davetli, davetsiz iftarlar bulunuyordu. Hane sahibesi ramazanlık iftariyesini, güllacını memnunlukla çıkarır, misafirlerini ağırlardı.
Harem'de Mevlid-i Şerif, Regaip, Miraç ve Berat Kandili'nden önce karşılama orucu tutulur, Kur'an okunurdu. Saraylarda hiçbir vakit ibadet ihmal edilmezdi. Çocuklukta başladıkları namazlarını hep vaktinde kılarlardı. Özellikle Ramazan-ı Şerif'te Kadir Gecesi'ne yetiştirmek üzere hatim indirirlerdi. Gündüz mabeyn-i hümayun'da yaldızlı paravan arkasında hafız, vaiz dinler, akşam yine orada halk ve umum için serilmiş renkli parçalar, nakışlı çuhalar, uzun seccadelerde, sultanlar da cariyelerin getirdiği kendi seccadelerinde cemaatle teravih kılarlardı.
Hanımlar merhametli, fakirleri seven hanımlardır. Adamları sayesinde muhtaç olanları bulur, yardım ederler, hastalara doktor gönderir, ilaçlarını aldırırlardı. Aynı zamanda kimsesiz kızlara da çeyiz verir ya da onlara düğün yaparlardı.