Öncelikle şunu söyleyeyim; Kan yok, vahşet yok, katil yok yine bir kayıp vakası. Dolayısıyla gizem unsurlarını sonuna kadar içinde barındıran bir kitap Annabelle “geçmişin girdabı”. Gullspang İsveç’in güzel bir kasabası. Burada yaşayan 17 yaşındaki güzel Annabelle bir gece ansızın ortadan kayboluyor ve bu şekilde dahil oluyoruz olaya. Annabelle kendimi kaçtı yoksa kaçırıldımı? Hayattamı yoksa öldümü? öldürüldümü? Yazar bu merakı içimize saldıktan sonra başlıyoruz kasaba halkından şüphelenmeye.
Herkes birbirini tanıyor ve yıllardır iç içe yaşıyorlar, 1.500 kişilik nüfusa sahip bu köyde. Vakaya Stockholm’den dedektif Charlie atanıyor ve görev arkadaşı Andres’le bölgeye geliyor. Fakat dedektifinde doğup büyüdüğü bu kasabayla ilgili geçmişinde yaşadığı kötü anıları var. Dolayısıyla soruşturma aslında hem dedektif Charlie hem de Annabelle için devam etmeye başlıyor. Anabbell’in ailesinden, arkadaşlarından, öğretmenlerinden, orada yaşayan herkesten tek tek şüphelenmeye başlıyoruz. Sayfaları hızla çevirirken O mu, bu mu, şu mu yoksa diğerimi, ötekide olabilir derkeeen bir de bakıyorsunuz ki kitap hiç kafanızda kurgulayamadığınız bir sonla bitiyor. Dili yalın, sayfalar nehir gibi akıyor elinizde. Hal böyle oluncada puanımı tahmin etmek hiç de zor olmuyor. Tastamam bir polisiye ve gizem kitabı.
Gercekten geçmişin girdabı ve kayıp kız vakası. Kurgu mükemmel, sürükleyici ve anlatım harika. Okudugum bir çok kitapta neden vakayı çözecek olan dedektif ya da polisin bu kadar sorunlu bir kişilik olarak yansıtıldığını anlayabilmiş değilim ama harika bir kitaptı tavsiye ederim.
Herkesin birbirini tanıdığı, geçmişten gelen sırlarla dolu küçük bir kasabada kaybolan genç bir kızı bulmak amacıyla eskiden aynı kasabada yaşayan Dedektif Charlie için yıllar sonra Stockholm'den geçmişe yolculuk yapmanın zorluğunu, hatırlamak istemediği anıları, kayıp Annebelle'i bulmak için çabalamasını heyecan, merak, zaman zaman kızgınlık, ama çoğunlukla da üzüntü duyarak okudum.