Dedem doğrular gibi oluyor: “Eşrefin tahsildarlığında doğdun. Sonra bir celpci geldi seni yeni doğmuş gibi yazdı. Üç yaşında vardın. Bir de soyadı verdi. Fakat o kayıt “Muskai sani”ye geçmeden kalmış.”
“Neden Makal aldın soyadını?”
“Ben mi aldım yavrum, adam tuttu, ‘sana da Makal veriyorum’ dedi. Uydurdu uydurdu bir ad taktı herkese. Kötü Veli uzaktan gelirken: “Yürü lan Habigon! dediydik, tuttu herifin soyadını “Habigon” koydu. Aşık oynarken hep ütülürdü Veli. Kemiklere yalvarırdı kızınca: “Ulan kemik, ha bi gon” derdi. Hiç durmadan. Kendi aramızda, söylediğini ad yapmıştık ona. Celpci de soyadı yaptı…”
“Hilmi Hoca kör oldu, ” dedi geçenlerden biri de.
“Neden?”
“Gözüne tenturut dökmüş…”
Hilmi Hoca’nın evine doğru yürüdük. Köy imamının kardeşi, köyün en akıllısı, lafcısı Hilmi Hoca kör olursa, köy çok şey yitirir.
Ne oldu da böyle ettiniz?” dedik.
“Ellez’in Kemal’de geçen yıldan kalma göz ilacı var dediler de ona gittiydim gözüme döktürmek uçun. O da sağ olsun döküyüm, dedi ve takadan araya araya buldu geldi parmak kadar bir kara şişe. Yattım, çokça döktü. Ondan gerisini bilmiyorum….”
Karısı karışıyor:
“Koşuşup vardık ki ak çökelik gibi ağarmış gözleri. Göz ilacı sanarak nekdep hademesinden aldığı tenturutu gel ha etmiş Ellez’in oğlu…”
“Mukadderat,” diyor Hilmi Hoca. “Olacak işe çare bulunmaz. Şeytan onun elinden tutacak, göz ilacı diye ötekini döktürecek. Allah öyle karar vermiş çünkü. Boşa yorulmayın Allah’ın dediği olur, kaderden öte yol gitmez…”
“Gideceğin köyün ağası ne derse “başüstüne” diyeceksin. Aksi halde seni ortadan kaldırırlar. Böyle kaldırmalar çok olmuştur. Gençliğin var. Yaşayacağın bir ömür, aydınlık bir gelecek var…”
Bunları anımsayıp dururken söze başladı Ağa:
“Adın ne?”
“Ali,” dedim.
“Memleket?”
“Gülşehir.”
“Ana avrat var mı?”
“Ana var, avrat yok,”
“iyi,” dedi. “Bu odada yatacaksın. Adamlarım yiyeceğini, içeceğini getiriler. Çocukları toplamayacaksın. Onlar namazlık öğrenecekler. Zaten yukardan emir var. Emir olmasa da buranın her şeyi benim. Amma sen de boş durmayacaksın. Benim tarla takan işlerimin hesabını tutacaksın. Köylerimin gelirini yazacaksın. Zaman buldukça askerliği yaklaşan oğluma yazı öğreteceksin.”
Kadının gizli yeri ağzıdır. Kadının ağzı başını örttüğü yemeninin ucuyla sarılıyor. Açsa açsa yemek yerken açabilir. Onu da erkekle yemez. Bir ailenin erkekleri ayrı, kadınları ayrı yerler yemeği. Bundan başka sesi de gizlidir kadının. Rasgele herkesle konuşamaz kadın.. Hele genç bir kız ya da gelin, kendinden büyük erkeğe, kadına, özelllike akrabaya el ve baş işaretiyle bile meram anlatamaz. Yüzüne bakamazl. Eğer, “dünyada harcadığımız soluğun hesabını öbür dünyada vereceğimiz” doğru ise, köy kadını mutludur, kazançlıdır.