Şimdi kitabın kapağına bakıp aldanmayın! Çünkü bu kitap hiçbir şeyi kafaya takmamayı öğretmiyor; kendi yaşantımız dahilinde neleri kafaya takacağımızı, neleri önemsemeyeceğimizi, en önemlisi de bu farkındalığa nasıl erişebileceğimizi öğretiyor. Örn; trafikte sizi sollayanı kafanıza takıp, 1 saatinizi kendinize zehir etmeyin. 24 saatlik bir dilimde çocuklarınıza, sevgilinize veya dostlarınıza ayıramadığınız 1 saatcik için üzülün.
Anladım ki dert sahibi olmak kötü bir şey değildir. Zira dertsiz insan olmazmış. Esas mesele güzel dertlerle uğraşmaktır. Bu uğraşı kendimiz sağlamaz isek, kontrolünü kaybeden beynimiz başı boş biçimde her şeyi dert edinir.
Kitapla ilgili ilginç olan bir diğer şey ise bugüne kadar okuduğum kişisel gelişim kitaplarının tam tersi tavsiyeler vermesiydi. Hala katılmadıklarım var ancak farklı pencerelerden bakmamı sağlayan pek çok konu oldu. Genellikle benzer kitaplarda kendi kendimize söylediğimiz pozitif olumlamaların mutluluk verici olduğu yazılıdır. Mark Manson ise bunların gereksiz olduğunu, iyi hisler kadar kötü hislerin de doğal ve gerekli olduğunu anlatmış. Kısaca diyor ki; kötü hissettiğinizde bu histen kurtulmaya çalışmayın, duygunuzu kabullenin ve böyle hissetmemde bir sorun yok deyin.
Kısaca farklı ve okunası... :)