Mehmed Şevket Eygi

Mehmed Şevket EygiResmi Tarih Yalanları yazarı
Yazar
7.3/10
94 Kişi
439
Okunma
97
Beğeni
5,7bin
Görüntülenme
Müslüman, ribadan,zinadan ve yüksek şeddadi binalardan şeytandan kaçar gibi kaçar
128 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
14 günde okudu
Mehmed Şevket Eygi abinin muhtelif yazılarından müteşekkil eseridir. Eserin belli bir konusu yok. Ama bunun yanında çok güzel meselelere temas etmiş üstad. Rabbim gani gani rahmet eylesin abiye, âmin.
İslami Konular
İslami KonularMehmed Şevket Eygi · Bedir yayınevi · 19947 okunma
Binaenaleyh bir erkek korkak veya azimsiz ise, kabahat onda değil, ona şecaat ve hizmet ruhu nefh etmeyen validesindedir. Binaenaleyh, şayet erkeklerinizin hissiyatından müteessir iseniz, onları teşci' etmek mâaliyata (yüceliklere) sevkeylemek sizin elinizdedir. Kadınların erkekler üzerinde mânevî bir nüfuzu vardır. Bu nüfuzu vatan uğrunda, hakikât uğrunda istimal ediniz.
Sayfa 102Kitabı okudu
Çarşaf giyen bir Türk annesini görünce kuduz bir öfkeye kapılan haysiyetsizler, müstehcen basın ve filmler vasıtasıyle bütün Türk kadınlığının şerefine leke sürülmesi karşısında bir protesto iniltisi bile çıkarmıyorlar. Başını örten bir kız talebeye canavarlar gibi saldıran küfür yobazları, birtakım bedbaht kadınlara fahişelik vesikası verilmesi fâciası karşısında kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.
Nerede insan varsa orada müslümana vazife düşüyor demektir.
«Tenviru'l-Ebsâr⟫ adlı eserde şunlara, rastlanmaktadır: «Allah'ın nimetlerini inkâr eden ve O'na inanmayanlarla karmakarışık olan müslümanlar, elbise durumu ve giyim-kuşamlarında onlara benzemekle, "kâfirlerdendir" zannedilerek müslümanlar tarafından öldürülseler, katillerine kısas lâzım gelmeyip, yalnız keffâret ve diyet gerekir. Ama kâfirlerin giyim ve görünüşünde bulunan müslümanlar savaş zamanında kâfirlerin safında bulunsalar da müslümanlar tarafından kâfir sanılarak öldürülseler, o takdirde öldürenlere ne kisas, ne keffâret ve ne de diyetten hiç bir şey lâzım gelmez. Çünkü onlar kâfirlerin aralarına karışmak ve onlara benzemekle, müslümanlardan olduklarını kendi elleriyle iskat ettiklerini, (men kessere sevade kavmin fehüve minhum), (bir kavmin görünüşüne ve şekline (benzemeyi bir başka topluluk) çoğaltırsa o onlardan sayılır) şeklindeki hadis-i şerif isbat etmektedir.
Bir hadis-i şerifte (cüm'atün bi 'imâmetin afdalu min seb'îne cüm'aten bi gayr-i 'imâmetin). Mânası: (Sarıkla kılınan bir cuma namazı, sarıksız olarak edâ edilen (70) cuma namazından daha üstün ve faziletlidir) buyrulmuştur. Diğer bir hadis-i şerîfte ise: "Sarıklar Arapların taclarıdır. Ümmetim o taçları terkedip aşağı bırakırlarsa, Allahu Teâlâ da onların yücelik, büyüklük ve kuvvetlerini aşağı bırakır) (yahut bıraksın)" buyrulmuştur. Çünkü (tesevvemû feinne'l-melâikete kad tesevvemet), (işaret ve nişan vurunuz (başlarınıza alametler koyunuz). Çünkü, hiç şüphe yok ki, melekler işaretlenmiştir) şeklindeki hadis-i şerîfin mânasına göre, melâike-i kiram sarıklı olan topluluğu hem severler ve hem de harblerde onların yardımına koşarlar.
Resûl-i Ekrem Efendimiz: «Hamr'ın içilmesini haram kılan Allah onun satılmasiyle parasını da haram kılmıştır.» (İbn Abidin) hadis-i şerifiyle müskirâtın alınıp satimasının haram olduğunu beyan buyurmuştur. Büyük hadîs âlimlerinden İmam Tirmizî ve İbn Mâce hazretleri rivayet ediyor: «Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, hamr yapmak kasdıyla üzüm sıkan, sıktıran, yani hamr imal eden, ettiren, içen, içmek kastıyla getiren, getirten, içirten, satan, parasını yiyen, satın alan, satın aldırtandan ibaret olan on kişiye lânet etmiştir:» (Mişkâtü'l-Mesâbih).
Tevbe: Allah korkusundan günah işlemekten vaz geçip bir daha işlememek üzere azm ve cezm etmektir. Tevbenin temeli üçtür. Birincisi: Bir adam işlediği günahlardan pişman olup kalbiyle ondan müteessir olmalı İkincisi: Hemen o zamanda o günahtan vaz geçmeli. Üçüncüsü: O günahı bir daha işlememek üzere azm ve cezm etmelidir. Bu erkân-ı selâse ile yapılan tevbeye "tevbe-i nasûh" denilir ki, bununla her günah afv olunur. Şu kadar ki, kul hakkı olan günahlarda hak sahipleri ile helallaşmak ve Allah hakkı olan günahlarda da kazâ etmek şarttır.
Dostunun özürlerini kabül, ayıplarını setr, kusurlarını afv etmek hakiki dostluk, sadakat alametlerindendir. (İmam Şafiî r.a)
Siz varınızı yoğunuzu tamamen insanlara verseniz, onları yine râzı edemezsiniz. Amellerinizi Allah için yapınız, yani ihlâs üzerine binâ ediniz. (İmam Şafiî r.a)
Sâdık dost, arkadaşının bir ayıbını görünce tenhâda ihtar ve nasihat eder, asla ifşa etmez (İmam Şafiî r.a)
Din âlimlerinin ziyneti, amellerinin ilimlerine mutâbık (uygun) olmasıdır. (İmam Şafiî r.a)
Allah için söyle: Zevk ve safâ ile çınlayan hangi evin önünden geçtin ki, nihayet etrafını ölüm kargaları acı nâralarla dolanmadı? (Hz. Ali r.a)
Resim