Bu demektir ki;
sevelim kirine pasına rağmen hayatı,
eksiğine gediğine rağmen kendimizi,
hatasına günahına rağmen insanları.
Bu demektir ki;
bakalım daha geniş gönüllü,
daha geniş görüşlü olarak kendimize,
insanlara ve hayata.
Bu demektir ki;
çalamasın hiç kimse her olasılığa rağmen heyecanımızı, ümitlerimizi, hayallerimizi.
Bu demektir ki;
bilelim insanlar hata yapar,
günler kötü geçer,
rüyalar gerçek olmaz.
Bilelim de affedelim, hoş görelim, çok sevelim.
Küsmek kolay,
vazgeçmek kolay,
yenilmek kolay..
Ama biz kolay bir hayat yaşamaya gelmedik bu dünyaya..
Efendimiz (s.a.v.)'e ilk iman edenlerin yaşlarını hatırlayalım.
Hz. Ali (r.a.) 10 yaşında. Abdullah bin Ömer (r.a.) Ubeyde b. Cerrah (r.a.) 13 yaşındalar. Ukbe bin Amir (r.a.) 14 yaşında. Cabir bir Abdullah (r.a.) ve Zeyd bin Harise (r.a.) 15 yaşındalar. Abdullah bin Mes'ud (r.a.), Habbab bin Eret (r.a.) ve Zübeyr bin Avvam (r.a.) 16 yaşındalar. Daha niceleri 17 yaşında, 18 yaşında, 19 yaşında, 22 yaşındalar. Üç tanesi de 25 ila 31 yaş arasındalar.
Biz küçüğüz demiyor arıyorlar, hakikati, doğruyu arıyorlar. Doğruluğun dostluğunu arıyorlar. Efendimiz (s.a.v.) bu sahabilerle İslamiyet'i bina ediyor. Bütün dünyaya yayıyor. İki milyar insana ulaşıyor. Tarihler boyunca, asırlar boyunca. Şu gençlerin omuzları üzerinde büyüyor. Demiyorlar ki ben on yaşında çocuğum benden ne olur? Ben on dört yaşında delikanlıyım benden ne olur demiyor. Peygamber niye benimle konuşsun, benimle bir şey yapsın demiyor.